2016’da web sitemi yenileyince daha önceden web sitemde yer almamış ama günlüklerimin sararan sayfalarında yıllar önce sıcağı sıcağına yazılmış konser izlenimlerimi de web sitemin “Konser” bölümüne eklemeye karar verdim. Bugün, Teoman’ın 2002 yılındaki “Fanta Festivali” konseriyle başlıyorum. Daha sonraki yıllarda bu Fanta Festivalleri geleneksel oldu bildiğiniz gibi… Biz bu festivallerin atası sayılan Teoman konserine gitmişiz. Kendimi 21 yaşında yaşlanmış hissetmeme bakılırsa yaşıtlarım pek konserleri takip etmiyormuş. İşte 2002 ajandama konser ile ilgili yazdığım anılarım:
6 EYLÜL 2002 CUMA: İşte ne zamandan beri kuzenim Mert’le beklediğimiz gün geldi. Teoman konseri… O da birini bulamamış, o yüzden sadece ikimiz gidecektik. Konser yerine erken gitmeyi planladık. O, saat 1’e çeyrek kala falan Bakırköy’e varacaktı deniz otobüsüyle… Ben de onu karşılayacaktım ama internete dalmışım, her zamanki dakikliğime uyamadım. İlk önce Bakırköy’de gezip, sonra gidecektik ama hem biletler evde kaldığından, hem de Mert “Parti” adlı oyunlarındaki rolünü izlemek istediğinden eve gitmek zorundaydık. O yüzden bir şeyler yedikten sonra bizim eve gittik. Acele etme gereği duymadık. Kaset izledik, müzik dinledik. O oyundan beri hiç görüşemediğimiz için çok konuştuk. Evden tam çıktık, Mert “Cep telefonumu unuttum” dedi. Geri döndük. Fazla da yol yürümemiştik aslında… Mert “Var bunda bir hayır” dedi ama cep telefonunu yine de aldık sezgilerimize kulak asmayarak…
Taksiye bindik. Saat 4 buçuk gibi Abdi İpekçi’deydik artık… Biz giriş sandığımız yerin önündeydik. Sadece biz değil; birçok kişi orayı giriş sanıyordu. Saat 6 gibi bodyguardlar aslında orasının giriş olmadığını, aşağı tarafa gitmemiz gerektiğini söylediler. “Aaaa” diyerek aşağıya koşmaya başladık. Allah’tan merhamet gösterip bizler önce geldiğimiz için bodyguard’lar bize yer ayırmışlardı. Yine de arkada değildik yani… 7 buçuk gibi bizi içeri almaya başladılar. Mert’le ben bileti verip konser yerine doğru koşmaya başlamıştık ki bodyguardlar sanki bir art niyetimiz varmış gibi “Gelin bakiim buraya. Bunca insan aramayı boşu boşuna mı bekliyor?” diyerek çağırdılar ve arama yaptılar. Ama öyle bir aradılar ki bizi; kendimizi terörist gibi hissettik. Neyse ki hızlı koşarak (hele Mert uzun bacaklarıyla bir koşuyordu ki ona yetişmek için kapasitemi zorlamam gerekiyordu) önlerde yer kaptık. En ön değildi ama sahneye yakındık. Konserin normal başlama süresi 20:30’du ama konser saatinden 1 saat önce olmasına rağmen insanlar Teoman’ı çağırmaya başladılar “Teo, Teo, Teo!” diye… Herkes gençti. Bana göre çocuk denecek görünümünde ama teenager diye adlandırılanlar daha çoktu. Eee, yaşlanıyoruz tabii… Şaka bir yana, bizim yaşlarımızda da olanlar vardı. Tamam, biliyorum, abarttım sanki çok yaşlıymışım gibi ama 20’li yaşlardayım artık… Ama bu müzikten vazgeçeceğim anlamına gelmiyor, tam tersine bu müzik aşkımın daha da büyüyeceğini hep birlikte göreceksiniz. Konserde birkaç orta yaşlı da vardı, onların da bu kadar genci bir arada görünce şok olmuş gibi bir halleri vardı.
Hani şu Fanta reklamı var ya? İlk önce bir genç “Sözcüklere gerek yok” diyor, sonra birkaç kişi daha katılıp “Konuşmasak da ben anlarım” diyorlar. Bu grup git gide daha kalabalıklaşıyor ve ellerinden turunculuk (Fanta rengi) çıkarak bir balkonun önünde duruyorlar. Balkondan Teoman çıkıyor ve “Fantaaa, Fantaaa” diye gitarını kaldırıyor. Gençler de “Heep yanımızda” diyerek Fanta kutularını kaldırıyorlar, sonra görüntü konser alanına gidiyor falan. İşte o reklamı defalarca yayınladılar. İlk yayınladıklarında Teoman balkona çıkınca sanki gerçekten Teoman gelmiş gibi herkes çığlık çığlığa bağırdı. Bunun dışında Eminem, Elvis Presley, Enrique Iglesias, Truth Hurts, Madonna gibi isimlerden şarkılar çaldılar konser başlayana kadar… En çok ilgiyi “Without Me” ve “Addictive” aldı. “Holiday”i başka biri söylüyordu.
Teoman sahneye yarım saat bir rötarla çıktı. Çok komik bir gaza getirme olayı yaşandı. Herkes “Yuuuh! Yuuuh!” derken Fanta şarkısını çalıyorlardı, o sesler bir anda sevinç çığlığına dönüşüyordu ve her zamanki gibi “Fantaa! Fantaa!” nakaratında sanki elimizde kutu Fanta varmış gibi kolumuzu kaldırıyorduk. Saat 9 gibi ekranda konser alanına koşan gençlerin, sırada bekleyen gençlerin görüntüleri belirdi. Ben de dahil olmak üzere çoğumuz bunları bizler zannettik, çünkü aynı görüntüleri biz de oluşturmuştuk. Ekranda Teoman ve ekibinin sahneye çıkmak üzere olduğu görüntüsü verildi. Herkes gerçekten Teoman sahneye çıkıyor zannedip çığlık çığlığa bağırmaya başladı. Halbuki bu, diğer şehirlerdeki görüntülerdi. Bir anda ışıklar ve dumanlar çıktı. Bir tempo sample’ı duyuluyordu. İlk önce davulcu çıktı. Buna davullarıyla katıldı. Sonra bir gitarist çıktı, sonra diğeri… Her elemanda çığlık oluyordu. Vokalist kız çıktığında daha çok çığlık oldu. Sonra saksafoncu çıktı. Tabii ki en son Teoman çıktı ve artık herkes kopmuştu. Teoman bir atlet giymişti. Bu benim Teoman’ı sahnede 4. izleyişim oluyor ve kas yaptığı gözümden kaçmadı.
İlk şarkı neydi yahu? Sanırım “Anlıyorsun, Değil mi?”ydi. Sonra “Gönülçelen”, “Papatya”, “Zamparanın Ölümü 1-2”, “17”, “İki Yabancı”, “Gündüz Tarifesi”, “Paramparça”, “Rüzgar Gülü”, “Sevdim Seni Bir Kere”, ” Uykusuz Her Gece”, “Mavi Mavi”, “İstanbul’da Sonbahar” gibi hitlerini çaldılar. Performansı çok iyiydi. Zaten çok iyiydi sahnede, şimdi çok ustalaşmış. Belki de bu ruh haline göre değişiyordur, bilmiyorum. Şunu bilin, Teoman ve ekibi albümdeki parçaları daha sert yorumluyor konserlerde… Albümleri pop-rock oluyor ama konserde harbi rock yapıyor.
Saat 10’u çeyrek geçiyordu. “Onyedi” çalarken Mert’in paniklediğini ve arkasındaki 15’lik çocuklarla bir şeyler konuştuğunu fark ettim. “Ne oldu?” dedim. “Cep telefonumu ve cüzdanımı çaldırdım” demesin mi? “Aaa!” diye ağzım açık kaldım. Teoman’ın vokalisti “Galiba kendinizi pek enteresan sanıyorsunuz” diyorken polisle konuşuyorduk. Ben cüzdanını bulmuştum ama içinde kimliği ve Müjdat Gezen kartı yoktu. Aramıştık ama bulamamıştık. Cüzdanın içinde para da yokmuş, parası cebindeymiş. Şüphelendiği çocukların üzerini aradı Mert ama çocuklar “Polis misin lan sen?” diye tersledi onu… Keşke polise onlarla gitseymişiz. Neyse, polis bunun için karakola gitmemiz gerektiğini söyledi. E, biz Zeytinburnu Karakolu’nu nereden bilelim? Sora sora gidiyorduk ki neyse ki konser nasıl olsa bitmek üzere diye çıkan bir aile bizi arabalarına aldılar. Kendi çantalarını kontrol etmeyi ihtam etmediler tabii “Birçok kişinin cep telefonu ve cüzdanı çalınmış” deyince… Ama bir şey olmamıştı. Teşekkür edip karakola girdik. Polisler bizi öyle temiz, spor giyimli gençler olduğumuzu görünce “Ne işiniz var burada?” diye sordular. Şahsen ben hayatımda ilk kez karakol yüzü görüyordum. Tutanak tutuldu. Bütün hırsızlara çaldıkları şey haram olsun.
Eve geldiğimde saat 1’i geçiyordu. Yorgunluktan uyuyamamak nedir, bilir misiniz? Ama yine de değdi. Çok güzel bir konser izledik. Bu yaşanan talihsiz olayı da “Macera” diye nitelendirmek zorunda kaldık.
Article Categories:
Konser
Likes:
1