2 Aralık 2016 Cuma akşamı tüm planlarımı Şebnem Ferah’ın konseri için ayarlamıştım. Haftalık off’umu bile ona göre istemiştim. Çünkü daha önceden 19 kez Şebo’yu izlediğim için 20. Şebnem Ferah konserimi 2016’ya denk getirebilmek için geçen sene arkadaşları ekmiştim. Çünkü sene 2015 olduğu için geçen sene gitseydim 20. Şebo konserim özel olmayacaktı. Hem 2014’teki konserlerinin benzeri olacağını düşündüğüm için, hem de sayıları tutsun diye arkadaşlara “Hayır, ben gelmiyorum. 2016’yı bekleyeceğim. Çünkü 20. Şebnem Ferah konserimin Şebo’nun 20. yılına denk gelmesini istiyorum” deyip istemeden de olsa satmıştım onları… Ama bir türlü bu sene verdiği öbür konserlere gitme fırsatım olmadı. Ya sonradan haberim olduğu için vardiyam uymuyordu, ya da o gün başka planım oluyordu. Tam “Herhalde artık 2017’de izleyeceğiz. Sene bitiyor. Bir daha konser vermez herhalde 2016’da” derken 2016’nın bitmesine yaklaşık 1 ay kala Zorlu PSM Center’da konser vereceğini öğrenip “Bu son fırsatımı değerlendireyim” dedim. İyi ki de diğerlerine gidememişim. Çünkü zaten diğer konser mekanlarında Şebnem Ferah’ı izleme şansına erişmiştim. Hem farklı bir mekanda onun özlediğim sesini dinleyebilecektim, hem playlist’i son gittiğim Şebo konserinden farklı bir konser olacaktı, hem de “Kadın” albümü 15 Kasım 1996’da yayınlandığı için gerçekten de 20 yılını doldurmuş olacaktı. Aslında 10 yıl evvel benim sunumumla kuliste Şebo’ya 10. yıl plaketi verdiğimiz için yıllardır hayalimde yine fan club olarak 20. yıl plaketi vermek vardı ama bir türlü organize olamadık. Tek başıma yaptırmayı bile düşündüm ama çok megaloman sanılır diye vazgeçtim.
Tabii ki bu konserin haberini Hürriyet’in Kelebek ekinde gördüğümden beri sürekli rüyalarımda bu konsere gittiğimi görmüştüm. Bunlardan birisi de bileti aldığım gün olan 21 Kasım 2016 Pazartesi’ydi. O gün rüyamda konsere gittiğimi ve önlerden izlediğimi görmüştüm. Ve işin enteresan tarafı gerçek hayatta da rüyamdaki gibi en önden değil de, ön sıralardan izleyecekmişim de haberim yokmuş. Aslında pek ihtimal vermemiştim ama erkenden gelip sıraya geçtim. Eğer bizim sıradaki sarı bileklikleri takan görevli kız diğer sıralardaki elemanlara nazaran daha yavaş kalmasa belki en öne bile geçebilirdim. Çünkü öbür sırada benimle aynı mesafede olanlar en öne geçebildiler. Neyse, kısmet… Yine de demire, yani Metin Türkcan’a göre önden dördüncü; sahnenin ortasına, yani Şebnem Ferah’a göre de önden beşinci sıradaydım. Sahnenin bize göre sol, onlara göre sağındaydım. Ama rüyamda tam tersi taraftaydım. Aslında keşke diğer tarafa da baksaydım. Belki de o tarafın en önü boştu. Biraz sabırsızlık yaptığımız için aynı yöne yönelmiş olmalıyız. Neyse, dediğim gibi bu rüyayı gördükten sonra konser aşkım daha çok kabarmıştı ve hiç düşünmeden Zorlu PSM Center’ın sitesinden bileti almıştım. Biletin tıpkı uçaklardaki mobile check-in gibi pdf dosyası olarak cep telefonuma indirebilmem beni hüzünlendirdi. 90’lı yıllardan beri Şebnem Ferah’ın konserlerini takip ediyorum ve her türlü bileti görmüştüm. Eski versiyon sinema bileti gibi olanlar vardı; resimli olanlar, sadece yazı olanlar, kuşe kağıdına baskılı el ilanı gibi olanlar… Ve şimdi de elektronik bileti devrimi başlamış. Pharrell Williams’ın konserine de öyle cep telefonundan okutarak girmiştik zaten ama Şebnem Ferah için ilk kez mobile biletim oldu. Bilirsiniz konser deyince benim için Şebo bir yana, “Nasıl olsa konserini izledim” deyip bu kadar çok izlemediğim diğerleri öbür tarafa… Rüyalarım son güne devam etti ama 25 Kasım 2016 Cuma günü gördüğüm bir başka rüyamı daha anlatmak istiyorum. O rüyamda ise en öndeydim ve açıklandığı gibi ayaktaydık. Şebnem Ferah da tam önümüzdeydi. Elimizi uzatıyorduk, o da tutuyordu. Beraber selfie bile yapabilirdik ama Şebo bir anda ışın hızıyla asıl sahneye dönmüştü. O sırada koltukta oturan VIP biletli elit ve ünlü seyircilerin bulunduğunu ve asıl onların önde olduğunu, bizim ise bayağı uzakta olduğumuzu fark etmiştik. Neyse ki gerçek hayatta rüyamdaki gibi böyle bir sürprizle karşılaşmadık…
Bu konser sadece Şebnem Ferah’ı Zorlu PSM Center’da ilk izliyor oluşum değildi; aynı zamanda Zorlu AVM Center’a da ilk gelişimdi. “Neden daha önce buraya gelmedim?” diye kendime kızdım. Hem alışveriş merkezi, hem sinema, hem food court, hem tiyatro, hem konser salonu, v.s. Üstelik ulaşımı da çok kolay… Metrobüs ile Zincirlikuyu durağında indiğinizde sizi oklar yönlendiriyor ve tünelden direk alanın içine giriyorsunuz. Gazetelerdeki ilanlarda hep görüyordum. Dünyaca ünlü müzikaller buraya geliyorlardı ve içim gidiyordu. Şimdi o Amerikan müzikallerini kaçırdığım için daha çok pişmanım. Önce dolaştım AVM’yi… Atlas Global standında sahte bir uçağın içinde fotoğraf çektirip sırf bedava fotoğraf bastırabilmek için #ucuyormusumgibicek hashtag’i ile fotoğrafı Instagram’da paylaştım. 😀 Yürüyen merdivenlerdeki reklamlardaki fotoğrafa aldanıp Döner Stop’ta yemek yedim. Döner burgerin içindeki mantarlar fotoğrafta göründüğü kadar büyük değildi; “Gerçekten var mı?” diye görebilmek için ekmeği açıp ufaklıklara bakabiliyordunuz. Cheddar peyniri de resimdeki gibi değildi. Yine de fena değildi. Denemiş olduk.
Sonra Zorlu PSM Center’a indim. Gerçekten bu kadar büyük bir alan beklemiyordum. Birçok salon vardı. Aynı anda hem tiyatro, hem konser, hem parti düzenlenebiliyordu. Salonlar da küçük değildi. O kadar büyüktü ki mantığım almadı “Yukarıdan bu kadar büyük olduğu belli olmuyor. Nasıl sığmış yer altına?” diye… Mercedes-Benz lounge’ında oturup bekledim. O sırada “Nikki Wild geldi” dedi çoğu kırmızı ceket giymiş olan görevliler ve kısa süre sonra Nikki Wild yanında birçok adamla beraber kulise girdi. Sıra olmaya başladığını gördüğümde de sıraya girdim. Sıra maceramı zaten az önce rüya paragrafında açıklamıştım. Saat 20:00’de içeri alım başladı. Konserin başlangıç saati 21:00’di. Yaklaşık yarım saat geç başladığı için de etraftaki konuşmalara ister istemez kulak misafiri oldum. Önümdeki çift boşanma kararı aldı. Aile sorunlarını dinlemiş oldum. Arkamdaki iki arkadaşın da anladığım kadarıyla müzik zevki tutmuyordu. Uzun boylu olan gerçekten de Şebnem Ferah hayranıydı ama kısa boylu olan arkadaşına makyajlı birini gösterip “Elemana bak. İşte tam bir rockçı. Bir de benim tipime bak. Bende hiç rockçı tipi yok. Benim ne işim olur rock’la? Benim için İsmail Türüt!” diyordu. Model’in söylediği “Pembe Mezarlık”ın Şebnem Ferah’a ait olduğunu sanacak kadar rock cahili olan çocuk zaten yaklaşık 3 saat sürecek konserin ilerleyen saatlerinde sıkılacaktı ama tam bir Şebocu olan, konsere doyamayan arkadaşı için katlanacaktı. Diğer binlerce seyirci ise halinden memnundu. 20. Şebnem Ferah konserim olduğu halde ben dahil herkes beklediğinden daha iyi bir performansla karşılaşacaktı zaten… Öğrenci olanlar da quizlerden, vizelerden kaygılanıyorlardı. Ben etrafı dinlerken sound check ve seyirci alımı nedeniyle konserin başlangıç saati gecikince millet alkış tutmaya falan başladı. DJ de çaldığı şarkıyı kesip Nena’dan “99 Red Balloons”u çalarak biraz olsun kalabalığı oyalamayı başardı. İşte 80’li yılların sihirli etkisi çoğu 20’li yaşlarda olan bu gençleri bile tatmin etmesinden dolayı adeta kanıtlandı. Bir yandan da hüzünlendim bu kadar genç bir kalabalığı görünce… İlk Şebnem Ferah konserime 17 yıl önce 18 yaşımdayken gitmiştim. Konserde 18 yaş sınırı olduğu için “Ben de bu ufaklıklar kadardım ilk Şebo’yu gördüğümde…” diye düşündüm. Gerçi bir iki çocuk 18 yaşın altında görünüyorlardı sanki ama neyse… Ya da benim gözüme minyon göründüler. 20 yaşında olanlar için de “Bunların yaşı kadar Şebnem Ferah dinliyorum” diye düşündüm. Aslında Volvox zamanlarından beri Şebo’yu biliyordum. Hatta “Özlem Tekin’den sonra Volvox’un bir başka elemanı Şebnem Ferah da albüm çıkartacakmış” diyorduk. Ama asıl keşfedişim 20 yıl evvel “Kadın” albümüyle beraber olmuştu. Neyse ki benden yaşlılar da vardı da yaşlılık hissimi biraz olsun dindirdim. Zaten dev ekranda kendimi gördüğümde 20’li yaşlardaki insanların arasında hiç sırıtmadığımı görüp rahatladım. Zaten seyrek saçlarıma ve bıyığıma rağmen 35 yaşında olduğuma inanmazlar. 20’li yaşlarda sanarlar beni… Hangi şarkıda dev ekranda göründüğümü ilerleyen satırlarda öğreneceksiniz.
Konserin ilk giriş bölümü “Od” ağırlıklıydı. “Ya Hep Ya Hiç” ile konserine başlayan Şebnem Ferah sıraslıyla “Kalbim Mezar”, “Birileri Var”, “Bugün”, “Savaş Boyası”, “Utangaç”, “Çakıl Taşları”, “Merhaba”, “Birileri Var”, “Can Kırıkları” ve “Delgeç” ile seyirciyi daha konserin başında coşturdu. Daha sonra Metin Türkcan’a “Sen albüm yaptıktan sonra çok değiştin. Artık beni sevmiyorsun.” diye takılan Şebo, Meto’nun “Vakti Geldi” albümündeki Gülden Karaböcek cover’ı “Dilektaşı”nı söyledi. Sırf bu performans bile yirminci kez bir Şebo konserine gelmiş olmama değdi. Çünkü Metoboy’un albümü 2016 çıkışlı olduğu için daha önce doğal olarak canlı haliyle şarkıyı ilk kez dinlemiş oldum.
Ama konserin sürprizleri bitmeyecekti. Nadir söylediği şarkılardan birisi olan “Saatim Çalmadan”ı söyledikten sonra kısa bir ara verdi. Yaylılar, mızıka, piyano, akustik gitarlar falan geldi. Tepeden avizeler, abajurlar indi. “Benim Adım Orman” ile konserin ikinci, yani akustik bölümü başladı. Ara ara Snapchat, Instagram, Facebook, Twitter gibi sosyal medya hesaplarımda kısa kısa videolar paylaşıyordum. İlk şarkı “Ya Hep Ya Hiç”te hayatımda ilk kez Facebook’un canlı yayın uygulamasını kullanmıştım. Böyle bir servis olduğunu ilk çıktığından beri biliyordum ama canlı yayına geçmeye değecek bir şey olmamıştı. İlk kez arkadaşlarıma benimle aynı anda bir şey izlettirme ihtiyacı hissetmiştim. İlk denemem bu konserde olmuştu yani… Şarkının tamamını da izletmiştim. Kimlerin izlemeye katıldığını görebiliyordum. Yorumlar, beğeniler, bırakılan ifadeler havada uçuşuyordu. İkonlar kaydın üstüne geliyordu ve ben de kim izliyor, kim beğeniyor ya da ifade bırakıyor görebiliyordum. Sadece bir şarkıda böyle yapmaya karar vermiştim ama konserde atmosfer değişince akustik bölümün ilk şarkısı “Benim Adım Orman”da da şarkının tamamını izletmek istedim. Ardından çok nadir kendisinden dinlediğim, favori şarkılarımdan olan Bülent Ortaçgil cover’ı “Değirmenler”e geçip beni şaşırttı. Yine de konserin sürprizleri bitmiyordu. Bir başka albüm dışı şarkısı “Güldünya Şarkıları” adlı yardım albümündeki Sezen Aksu cover’ı “Masum Değiliz”e geçince beni daha çok şoke etti. Resmen “Ay ben şok!” diye gıcık bir moda başladı ya? Onu yapasım geldi. İlk kez bu şarkıyı Şebo’dan canlı dinledim ve Güldünya konserine gidemedeğim için yaşadığım pişmanlığın üzerine biraz su serpildi. “Gündemdeki tecavüz meşrulaştırılması olayını protesto etmek için ister misiniz şimdi Onno Tunç’un tribute albümünden ‘Ünzile’yi söylesin?” diye düşünürken beklediğim olay gerçekleşmedi ve “Bırak Kadının Olayım”ı söylemeye başladı. Şarkıların akustik versiyonları o kadar güzel olmuştu ki gittiğim senfonik konserlerdeki tadı aldım. Hatta belki de daha iyi ve daha doğaldı. Zaten Şebnem Ferah artık olayları protesto etmekten o kadar yorulmuş olmalı ki “Bazı şeyleri artık söylemek istemiyorum ama gönüllerimiz, düşüncelerimiz bir. Bunu unutmayın!” diyerek aslında skandallara kayıtsız kalmadığını hissettirdi. Zaten giriş şarkısı “Ya Hep Ya Hiç”deki gazete manşetleri ile bu protesto olayını da şarkısıyla yapmıştı. Hemen ardından iki cover daha yaptı. TNK grubunu çok sevdiğini söyleyerek onların “Yine Yazı Bekleriz” şarkısını söyledi. Bu şarkıyı yine Şebnem Ferah’ın da headliner olduğu 24 Temmuz 2010 tarihindeki Fanta Festivali’nde TNK grubunun kendisinden dinlemiştim. Ayrıca TNK’yi 9 Mart 2011 tarihinde yine Şebnem Ferah’ın da çıktığı Nilüfer’in “Aile İçi Şiddete Son” konserinde bir kez daha dinlemiştim. Artık bu anılarım Şebo’nun favori gruplarından birisinin TNK olduğunu açıklamasından sonra daha bir değerlenmiş oldu. Şok üstüne şok yaşarken, bir şoku daha kaldırdım. En sevdiğim Mazhar Alanson şarkılarından birisi olan “Benim Hala Umudum Var”ı en çok sevdiğim seslerin başında gelen Şebnem Ferah’tan dinlemek büyük bir keyif oldu. MFÖ grubu zaten benim en çok sevdiğim gruplardan birisi… 21 Ağustos 2004 Cumartesi günü Rock’n Coke’da Mazhar Fuat Özkan’ı canlı olarak dinleme şansına erişmiştim. 14 Eylül 2012 Cuma günü ise Stevie Wonder konseri çıkışında zaten 16 yıl evvel İkinci Bahar setinde gördüğüm Özkan Uğur ile de fotoğraf çektirme şansım olmuştu. Neyse, Şebnem Ferah konserin akustik bölümüne “Gözyaşlarımızın Tadı Aynı” ile son verdi ve piyano, kemanlar filan gitti.
Kısa bir aranın ardından Şebo’nun deyişiyle “Rock’n roll” bölümü olan “Kelimeler Yetse…” albümü ağırlıklı konserin üçüncü kısmı başladı. Sahneyi alevler kapladı. Sahneye o kadar yakındım ki ateşlerin sıcaklığını yüzümde hissettim. Sırasıyla “Ben Şarkımı Söylerken”, “Babam Oğlum”, “Mayın Tarlası”, “Gözlerimin Etrafındaki Çizgiler”, “Okyanus”, “Eski bir konser geleneğimizi hatırlayalım” diye kuyruklu sarışın bir genci dansa kaldırdığı “İyi-Kötü (Dans Pisti)”ni söyledikten sonra “Yalnız” ile konserin dördüncü ve final bölümü olan balladlar kısmı başladı. “Sigara” şarkısında enteresandır, kimse sigarasını yakmadı ama dumanlar püskürtüldü. En öndekiler öksürdü. Şarkıyı aslında kısa kesecekti ama Metin Türkcan “Geçmiş oldun, geçmiş oldun” diye uzattığı bölümdeki gitar sololarını yapınca, seyirci de “Geçmiş oldun, geçmiş oldun, geçmiş oldun” diye eşlik edince Ferah şaşırdı ve “Metinciğim başlatır da ben devam etmez miyim?” diye konserlere özgü o vokal kısmını yaparak bizi 2000’li yılların başındaki konserlerine götürdü adeta… Hatta Serdar Barçın da sahnenin ortasına geçip flütüyle eşlik edince daha değişik bir final oldu. Konserin en çok istek alan şarkısı “Sil Baştan”dan sonra (tabii ki konserde söylenmeyen daha bir çok şarkısı istek aldı ama herkesin istediğini söylese tüm şarkılarını seslendirmek zorunda kalacaktı, çünkü herkesin favorisi farklı) birçok konserinde olduğu gibi “Fırtına” ve “Yağmurlar”ı söyleyince artık konserin sonuna yaklaştığımızı anladık. “Yağmurlar” sırasında ben de dev ekrandan şarkıya eşlik ederken göründüm. Keşke bu konser DVD olarak çıksa… DVD olarak yayınlanan 10 Mart 2007 Bostancı Gösteri Merkezi konserine de gitmiştim ama kameramanlar Doğan TV’den arkadaşlarım oldukları halde rica etmeme rağmen beni çekmedikleri için DVD’de yer almamıştım. Bu konser de tam DVD’likti zaten… Keşke yayınlansa da biz de resmi bir Şebo DVD’sine çıksak… 😛
“Bu Aşk Fazla Sana”da her zamanki gibi beyaz kağıtlar, “Hoşçakal”da ise kırmızı kağıtlar üzerimize atıldı. Yine hatıra olarak üzerime düşen birkaç tanesini aldım tabii ki. Bir tanesi nasıl olduysa gözlüğümü aşıp gözümün içine girdi. 🙂 Herkesin saçlarında, omuzlarında o parlak kağıtlardan vardı. Şarkının adından da anlaşılacağı üzere Şebnem Ferah ve ekibi “Hoşçakal” deyip gitmişti. Fakat seyirci kolay kolay bırakmak istemiyordu. Saat neredeyse yarıma geldiği halde “Bir daha! Bir daha!” diye tezahürat yaptık. Adile Naşit’ten Barış Manço’ya sanatçı ustalarımızın sinevizyon gösterisinin gösterildiği “Eski” şarkısı ile bis yaptı Şebo… Normalde bu şarkının performansının tamamını kameraya almaya çalışırdım ama dijital fotoğraf makinemin şarjı bitmişti. Cep telefonumun da bitmek üzereydi. Ben de birkaç saniyesini kaydettim. Ama iyi oldu. Elimde uğraştığım bir cihaz olmayınca atmosfere daha çok konsantre olup daha çok duygulandım. Neredeyse gözyaşlarım boğazımda düğüm oldu. Tarık Akan, Atilla Özdemiroğlu bu slayt gösterisi ilk yapıldığında yaşıyorlardı ama artık onlar da Cem Karaca, bizim akrabamız olan Can Yücel gibilerinin arasına gittiler maalesef… Herkesin şarj ya da bellek sorunu vardı zaten. Konserin başında herkesin cep telefonları falan havadayken konserin sonuna doğru tek tük kalmıştı.
Konserden sonra studio sahnesindeki DJ Nikki Wild’ın performansına ücretsiz girebilme şansımız vardı. Ben de biraz dinledim. Metallica, Aerosmith, Guns’n Roses gibi 80’li ve 90’lı yılların rock gruplarından seçmeler çalıyordu. Güzeldi. Hatta saatlerdir aynı yerde sabit durduğum için yürümekte bile zorlanan bacaklarım açılsın diye bir iki dans figürü de yaptım ama çok yorgundum. Sonuna kadar kalamazdım. Aslında bu Nikki Wild’ı ilk görüşüm değildi. Ne zaman bir konsere, festivale ya da partiye gitsem adamı görüyordum. Tipi de tanıdık olduğu için yabancı bir rock grubunun üyesi filan sanıyordum. Eskiden daha dikkat çekici bir tipi vardı. Cırtlak sarı saçları ve makyajı ile tam bir punkçıya benziyordu. Hala eskisi kadar parlak olmasa da sarı olan saçları ve kovboy şapkası ile dikkat çekiyor ama eskiden daha fırlamaydı tipi… Meğer adam Şebnem Ferah’ın official after party DJ’iymiş. Konser bittikten sonra hemen mekanı terk ettiğimiz için görmüyorduk belki. Ya da konser öncesi de bir şeyler çalıyorlar ya? Onları çalan odur da dikket etmemişimdir. Kendisini 2008 yılında Michael Jackson’ın Taksim’deki doğum günü partisinde bile görmüştüm. Düşünün yani… Üstelik DJ olan o değildi. Bir başkasıydı. Gece hayatında çok aktif anlaşılan… Metalci olduğu halde Michael’a karşı kayıtsız kalamayanlardan olmalı. Bu yüzden “Michael Jackson’dan ‘Beat It’i, ‘Give In To Me’yi ya da ‘Dirty Diana’yı da çalar mı acaba?” diye merak ediyordum ama o kadar yorulmuştum ki sabaha kadar kalamayacağımı anladım ve metrobüs durağına akın eden topluluğun arasına karıştım. O kadar susamıştım ki hemen duraktaki Hamidiye su makinesine koşturdum. Millet de benim su aldığımı görünce aynı durumda oldukları için “Ya ben de çok susadım. Su isteyen var mı? Bozuğu olan yok mu?” falan diye beni takip ettiler. Böylece onlar su sırasındayken metrobüse rahatlıkla girebildim.
Bu arada maalesef her yazımda olduğu gibi birkaç ismi anmadan edemeyeceğim. Son günlerde çok kötü olaylar oldu yine arka arkaya… Adana’nın Aladağ ilçesinde bir kız yurdunda yangın çıktı ve oradakiler feci şekilde can verdiler. Brezilya’nın önde gelen futbol takımlarından Chapecoense’nin oyuncularının aralarında bulunduğu 81 kişiyi taşıyan yolcu uçağı Kolombiya’nın Medellin kenti yakınlarında düştü. Çaykur Rizespor’un Kamerunlu forveti Leonard Kweuke’nin hamile olan eşi Amerika’da trafik kazası geçirdi. Bunun yanında Küba Devrimi’nin önderi Fidel Castro, efsanevi oyuncu Erdal Tosun, önemli bir besteci olan İlhan Baran, ünlü tiyatrocu Münir Akça ve Akmar Pasajı’nın en önemli simalarından Apaçi Ayhan Çetiner’i kaybettik. Hepsi nur içinde yatsın. Allah rahmet eylesin…