MARIAH CAREY VE YENİ ALBÜMÜ “ME. I AM MARIAH… THE ELUSIVE CHANTEUSE”
Tüm “Sadece Müzik” ziyaretçilerine selamlar;
Uzun zamandır sizlere yazamıyordum. Hem yoğundum, hem de yazacak pek fazla konu yoktu. Aklımdaki projelerin daha vakti var çünkü… Fakat her ne kadar ülkemize daha geç gelse de 23 Mayıs 2014’te öyle bir albüm çıktı ki bahsetmeden olmazdı. Daha önceden Michael Jackson’ın Xscape albümünden bahsetmiştim. Bu sefer ise “Xscape” ve Jennifer Lopez’in “A.KA.”sı ile beraber bana göre 2014 yılının en önemli albümlerinden biri olan “Me. I am Mariah… The Elusive Chanteuse”dan bahsetmek istiyorum. Zaten albümün biraz megaloman olan adından anlayabileceğiniz gibi albüm diva Mariah Carey’ye ait… 😀 Son yıllarda gerçekten de tuhaf isimler seçiyor Mariah albümlerine… Böyle bilmece, bulmaca, hatta matematik formülü gibi isimleri nereden uyduruyor, anlamıyorum ama bir bildiği vardır herhalde… 12 yıl evvel çıkan “Charmbracelet”ten sonra yayınlanan Mariah Carey albümlerinin adları inanın ki Mariah Carey hayranı olmama rağmen ezberimde değil diyebilirim. Tamam abarttım ama en azından zor geliyor aklıma… 😀
Aslında albümle ilgili en iyi bilgileri Mariah Carey’nin Türkiye yazılarından sorumlu Bakanı arkadaşım Can Özdilek’in geçen ay ve bu ay (bu satırları yazarken tarih 04.07.2014’tü) Blue Jean’de yazdığı albüm kritiklerinden öğrenebilirsiniz ama Türkiye’nin en büyük Mariah Carey fan’ı Can olsa da ben de sıkı bir Mariah takipçisi olduğum için köşe yazımda bu albümden bahsetmesem olmazdı. Fakat benim yazım aslında albüm odaklı değil, Mariah Carey odaklı olacak. Öncelikle albümü aldığımda Facebook profilim için çektiğim Mariah Carey arşivi fotoğrafımı sizlerle paylaşmak istiyorum:
Belirtmeden geçemeyeceğim. Fotoğrafta görünmeyen “The Collection”, “VH1 Divas Live”, “MTV Unplugged EP” albümleri ile “The Adventures Of Mimi” konser DVD’si de var bende… Sadece derleme Mariah Carey albümleri olan “The Remixes” ve “The Essential Mariah Carey” almakta geciktiğim için ve artık bulunamadığı için bende yok. Kısacası Michael Jackson ve Madonna’dan sonra en çok takip ettiğim yabancı sanatçının Mariah Carey olduğunu söyleyebiliriz.
Mariah Carey hayranlığımın nasıl başladığından bahsetmek istiyorum önce… Mariah Carey hayranlığım 1993 yılına kadar dayanıyor. Yabancı erkek sanatçılarda idolüm 1987 yılından beri hiç değişmedi. Her zaman Michael Jackson’dı. Fakat bayanlar liginde favorilerim o yaşlarda hep değişiyordu. Sanki bir numaraya bir kadın sanatçıyı koyduğumda diğerlerinin papucunu dama atmak zorundaymış gibi hissediyordum kendimi o dönemlerde… 1986 yılında daha Michael Jackson’ı ve Madonna’yı bile tanımadan evvel ilk hayranlık beslediğim şarkıcı Samantha Fox’tu. Düşünün, 5 yaşındayım ama duvarımda Samantha Fox’un posteri asılı ve o da yandaki pozuydu…
Yani nasıl müzik delisi olacağım o yıllardan belliymiş. 🙂 1988 yılında da ilk aldığım albüm Samantha Fox’un “I Wanna Have Some Fun”ıydı zaten. Hatta Samantha Fox’un düşmanları olarak gördüğüm Sabrina, Madonna ve La Toya Jackson’dan nefret etmek zorundaymış gibi hissediyordum kendimi… Bir tek Janet Jackson’a sempati duyuyordum Michael Jackson’dan sonra en başarılı Jackson olduğu için… Madonna’nın “Material Girl”ünden başka şarkısını bilmiyordum ama daha sonra Samantha Fox popülerliğini yitirdikçe ve Madonna “La Isla Bonita”, “Papa Don’t Preach” gibi şarkılarıyla gönlümü fethedince Samantha Fox’u geri plana atıp Madonna hayranı olmaya karar vermiştim. Hele hele sonraki yıllarda “Dick Tracy” filmini sinemada izleyince ve filmde Madonna ölünce çok üzülüp ağladığımda artık hem Michael Jackson, hem Madonna fanatiği olmuştum. Filmin soundtrack’ini de almıştım ve “Vogue” başta olmak üzere o albümdeki şarkılar da baş tacım olmuştu. Yine de Samantha Fox’un tekrar popüler olmasını bekliyordum. 2006’da Samantha Fox’un konserine de gitmiştim. Saatlerce konser mekanının en ön sırasında bekleyip sahnenin en önünden izlemiş, hatta elini bile tutmuştum Samantha’nın… Konu sapıyor sanıyorum ama lafı Mariah Carey’ye getirmeden evvel bunları anlatmam lazımdı. Madonna’nın da konserini 2012’de izleyebilmiştim ama bir Mariah Carey konserini görememiş olmam içimde ukde olarak kaldı. Aslında Mariah Carey, 2009 yılında Türkiye’ye geldi ve konser verdi ama konser Mardan Palace Oteli’nin açılışı içindi ve Antalya’daydı. Sadece özel davetliler gidebildiği için de izleyememiştim. Yani 12 yaşında olduğum için gidemediğim Michael Jackson konseri ve özel bir konser olduğu için yine izleyemediğim Mariah Carey konseri maalesef içimde bir ukde olarak kalacak. Neyse, Madonna’ya dönelim. Madonna’nın “Bedtime Stories” ve “Erotica” albümlerini beğenmemiştim. Sürekli çıplak ve ahlaksız pozlar vermesi beni çok sinirlendirmişti. Gerçi yıllar sonra o albümlerin de ne kadar güzel olduğunu anlayacaktım ama o yaşlarda bunu anlamam imkansızdı. Ben eski Madonna’yı arıyordum. Ve tam o esnada, 1993 yılına geldiğimizde Mariah Carey’nin “Without You” şarkısını duydum. İlk nerede duydum, hatırlayamıyorum. Ama radyoydu ve tipini bile bilmeden Mariah’nın sesine aşık olmuştum ve Madonna’nın tahtını şıp diye ona vermiştim. Artık 1 numaram Mariah Carey olmuştu. Gerçi sonra bir baktım, pul koleksiyonumda Mariah Carey pulu varmış “Emotions” zamanlarından kalan ama 1991 yılında onu tanımıyordum. Hani o yıllarda genç kızlar atıyorum Tarkan’a aşık olurlar ama Burak Kut çıkınca Burak Kut’a dönüverirler, sonra bir bakmışsın Mustafa Sandal’cı olurlardı ya? İşte ben de onların erkek versiyonu gibiydim. Samantha Fox’a olan aşkımı kalbime gömüp Madonna ile ona ihanet etmiştim ve artık bir numaram Mariah Carey’di. Gerçi daha sonra yine 90’lı yıllarda Madonna “Something To Remember”, “Evita” ve “Ray Of Light” albümleriyle gönlümü fethetmişti ama benim tahtımın sahibi yıllarca Mariah Carey olmuştu. Fakat artık herkesi aynı anda dinleyebileceğimi anlamaya başlamıştım tabii ki… Whitney Houston, Madonna, Samantha Fox, Celine Dion, Janet Jackson, Sam Brown gibi diğer bayan sanatçıları çeşnilik olsun diye dinliyordum ama yine de Mariah Carey benim için tartışmasız kraliçeydi. Çünkü o zamana kadar dinlediğim bayan sanatçıların(Whitney Houston’ı saymazsak tabii ki) sesleri Mariah Carey kadar güçlü değildi. Nasıl Şebnem Ferah 3 yıl sonra çıkıp dinlediğim diğer Türk sanatçıların (Kenan Doğulu, Sezen Aksu, Deniz Arcak gibi)pabucunu dama attırdıysa, beni alt üst ettiyse Mariah Carey’nin sesi de 1993’te bana aynı etkiyi yapmıştı.
Fakat her ne kadar “Glitter”da bile beğendiğim balladlar olsa da ben her zaman 90’lı yıllardaki Mariah’yı aradım. 2000’li yıllarda Mariah Carey’nin çıtasının altına düşmesini fırsat bilen Madonna sesi Mariah kadar güçlü olmasa da yaptığı hit şarkılarla tekrar benim kraliçe tahtıma oturmayı başarmıştı. Yine de ben Mariah Carey’nin yaptığı tüm albümleri takip etmeye, almaya devam ettim. Mutlaka favorilerim çıkıyordu ve her ne kadar 90’lı yıllardaki yükselttiği çıtayı yakalayamasa da albümleri yeni çıkan diğer sanatçılardan daha kaliteliydi. En kötü şarkıyı verin ona, yine o güzel sesiyle dinlenebilir hale getirir. Örneğin Ajdar’ın “Şahdamar”ını coverlasa eminim “Ajdaaaaarrr!” diye bağırırken süper çıkardı sesi kesin. He he! 😀
Yalnız 2000’li yıllarda yaptığı albümlere sakın kötü dediğimi sanmayın. Çünkü bu albümler dinlendikçe sevilen albümler… Bu albümleri ilk aldığımda beklentimi yüksek tuttuğum için hayal kırıklığına uğruyordum. Çünkü ben “My All”, “Without You”, “I Still Believe”, “Vision Of Love”, “Hero”, “Thank God I Found You” gibi slow şarkılar söyleyen aralarda da “Fantasy”, “Emotions”, “Dreamlover”, “All I Want For Christmas Is You” gibi hareketli şarkılarla biraz tempoyu arttırıp eğlendiren Mariah Carey’yi özlüyordum. Ama üzerinden yıllar geçtikçe burun kıvırdığım hip-hop tarzındaki 2000’li yıllar Mariah şarkılarının bile örneğin bir Rihanna, bir Beyonce şarkısından daha iyi olduğunu anladım. O yüzden geçtiğimiz ay “Me. I am Mariah… The Elusive Chanteuse”yi aldığımda bu kez beklenti olmadan dinlemeye karar verdim. Ve bu da albümü daha ilk dinleyişte sevmeme neden oldu. Özellikle de “Cry.”, “One More Try”, “You’re Mine (Eternal)”, “Camouflage” gibi temposu düşük şarkılar bana 90’lı yıllarda balladlarla gönlümü fetheden diva Mariah’yı hatırlattı. Fakat “Meteorite”, “You Don’t Know What To Do” gibi disco şarkılarının da hem Daft Punk, Bruno Mars, Justin Timberlake, Pharrell Williams, Michael Jackson’ın son albümü “Xscape”deki benzerleri gibi günümüzün disko zamanlarına dönüş şarkılarından geri kalır yanı kalmıyor; hem de Mariah Carey sesiyle Diana Ross, Donna Summer, ABBA, Gloria Gaynor gibi 70’li yıllar disko divalarını hatırlatıyor. Aslında siz 90’lı yıllardaki Mariah Carey’nin daha iyi olduğuna bakmayın. Yine de Mariah Carey gerek “Touch My Body”, “Migrate”, Michael Jackson’ın “Off The Wall”undan sample’lar içeren “I’m That Chick”, “Boy”, “Obsessed”, “It’s Like That”, “To The Floor” gibi hareketli şarkılarıyla olsun; gerekse “We Belong Together”, “I Want to Know What Love Is”, “Lead The Way”, “Never Too Far”, “Reflections (Care Enough)”, “Through The Rain”, “Bringin’ On The Heartbreak” gibi balladlarıyla olsun; bence 2000’li yıllara hem benim kalbime, hem de diğer müzikseverlerin gönlüne damgasını vurdu. Zaten “Amerika’nın en çok 1 numara olan sanatçı” ünvanını pekiştirmeye devam etti.
Bütün bunlara rağmen eski popülaritesini kaybettiği düşünülmesi tamamen eski şirketi Sony Müzik ve o plak şirketinin eski patronu olan eski eşi Tommy Mottola’dan kaynaklanıyor. Mariah Carey, Tommy Mottola ile evliyken daha başarılıydı, çünkü promosyonu daha iyi yapılıyordu. Fakat Mottola’dan ayrıldıktan sonra dolayısıyla Sony Müzik ile de arası açıldı. Artık Sony, Mariah Carey’nin promosyonunu yapmıyordu. Sony Müzik ile problemleri çıkan Mariah “Monarc Island” şirketine geçmek zorunda kaldı. 2001 yılında çıkardığı “Invincible” albümünü çıkartan Popun Kralı Michael Jackson, albümün promosyonunu durduran Sony Müzik ve Mariah Carey’nin eski kocası Tommy Mottola’ya karşı savaş açtığında bir başka Sony Müzik kurbanı olan George Michael ve Mariah Carey’yi de savunmuştu. Hatta “George Michael, Mariah Carey ve şimdi de beni susturdunuz. Sıradaki kim?” anlamına gelen bir pankart da açmıştı Jackson:
Michael Jackson, plak şirketlerini ırkçılıkla da suçlamıştı haklı olarak… İdolü olan James Brown’dan başlayıp lafı Mariah Carey’ye kadar getirmişti. Michael Jackson ve Mariah Carey’nin beyaz olduğunu düşünebilirsiniz ama hatırlatmakta fayda var: Michael vitiligo ile beyazladı ve Mariah da melez… Şimdi diyeceksiniz ki: “E, George Michael ne o zaman?” diye… Bir de “Ama Beyonce, Rihanna filan zenci!” diyebilirsiniz. Bundan ayrıntılı olarak önümüzdeki aylarda yazmayı planladığım illuminati konulu yazımda bahsedeceğim. Çünkü sanatçının beyaz ya da siyah olması fark etmiyor. Eğer illuminati tarikatından değilse bitirilmeye çalışılıyor. Eğer bitirilemediyse Michael Jackson, James Brown, Whitney Houston, Elvis Presley, Kurt Cobain, Tupac Shakur, Amy Winehouse, Marilyn Monroe gibi kim vurduya gidiyor. Umarım Allah, Mariah Carey’yi çocuklarına bağışlar ve aynı sonla karşılaşmaz. Çünkü eminim Noel albümleri çıkaracak kadar dinine bağlı olan Mariah da illuminatici olmadığı için (yani en azından öyle umuyorum) bir Katy Perry, bir Lady Gaga, bir Christina Aguilera kadar ekranlara çıkamıyor. Mottola şu anda Latin Müziği kraliçelerinden Thalia ile evli… Yani bu adam illa ki bir şarkıcı ile mi evli olmak zorunda? Bilemiyorum ama Allah mesut etsin. Ne diyelim? Ama Thalia bilmeli ki Mottola ile arası açılırsa tıpkı Mariah gibi büyük sorunlarla karşılaşacak.
George Michael’ın ismi geçmişken, “Me. I am Mariah… The Elusive Chanteuse” albümünde Mariah Carey, bir başka Sony Müzik kurbanı olan George Michael’dan “One More Try”yı da coverlamış. Aldığım albümü Facebook’ta paylaştığımda diğer Mariah Carey dinleyicisi olan arkadaşlarım da albümü çok beğendiklerini söylediler ama bir tek “One More Try”ın çok kötü olduğu konusunda birleştiler. Ben katılmıyorum. “One More Try” da çok güzel olmuş bana göre… Belki de onların sevmemelerinin nedeni George Michael’ın “One More Try”yını bilmelerinden, onun sesinden alışmalarından kaynaklanıyor olabilir. Çünkü bir insanın sesi ne kadar güzel olursa olsun, bir başka sanatçıdan o şarkıyı duyduysanız yeni versiyonuna alışamazsınız. Ben bu konuda şanslıydım. George Michael’ın “One More Try”yını hiç duymamıştım. “Faith”, “Freeek!”, “Careless Whisper”, “As”, “Wake Me Up Before You Go-Go” gibi şarkılarını çok sevmeme rağmen hiç sıkı bir George Michael takipçisi olmadım. Belki de şarkıyı duymuşumdur ama hafızamdan silinmiş. Kısacası ilk Mariah Carey’nin sesinden duymuş sayılıyorum küçükken George Michael’ın versiyonunu duymuş olma ihtimalime rağmen… Gerçekten hiç hatırlamıyorum. Mariah Carey’nin bu şarkısının bir GM cover’ı olduğunu öğrendiğimde YouTube’dan dinledim ve hiç bana bir şey ifade etmedi. Müzik bilgime çok güvenen arkadaşlarım var. “Kenan Işık’ın programına katılsak müzikle ilgili joker hakkımızı senden yana kullanırız” diyorlar. Bazen sınıyorlar sorularıyla ve ne kadar zor olursa olsun sordukları soruyu biliyorum ve şaşırıyorlar. Sanıyorum büyük bir hit olmasına rağmen “One More Try”yı George Michael’dan hatırlamadığımı öğrenince o arkadaşlarım çok şaşıracaklar. 🙂 Evet “One More Try”yı da Mariah’nın sesinden çok beğendim ama hiç mi ısınamadığım şarkı yok albümde? Tabii ki var. Son şarkı “Heavenly (No Ways Tired / Can’t Give Up Now)” kilise ilahisi gibi geliyor kulağıma… Bir tek onda sıkılıyorum.
Albümde şarkıların isimlerinin çok tanıdık olduğuna dikkat ettiniz mi bilmiyorum ama bundan da bahsetmek istiyorum. “One More Try” bir George Michael cover’ı olduğu için tanıdık ama başka şarkılar da cover olmamasına rağmen bana başka şarkıları hatırlattı. “Cry.” Şarkısının sonundaki noktayı kaldırırsak Michael Jackson’ın “Invincible” albümünde bulunan “Cry” ile adaş olur. “#Beautiful” şarkısının başındaki Twitter ile moda olan; hem yerli, hem yabancı şarkılarda da artık sıklıkla rastladığımız hashtag’i (benim havacılık mesleğimde “End Item” diyoruz) kaldırdığımızda 2008 yılında kendisinden canlı olarak dinleme şansına eriştiğim Christina Aguilera’nın “Beautiful”u aklınıza gelir. “Supernatural” Carlos Santana’nın “Whatever Happens”ta eşlik ettiği Michael Jackson’ın “Thriller”ı ile beraber Grammy rekortmeni olan albümün adı aynı zamanda… “Money ($*/…)” şarkısının yanındaki yine bir Mariah Carey klasiği olarak Matematik formülü haline getirilmiş gereksiz sembolleri kaldırdığımızda yine Michael Jackson’ın bu kez “HIStory” albümünde yer alan “Money”sinden tutun da Liza Minelli’ye uzanan birçok “Money” adında şarkıyı anımsarsınız. Hatta ben “Money” adında birçok şarkının olduğunu fark edip Michael Jackson’ın “Money” adlı şarkısına klip yaptığımda intro’sunda diğer şarkılara da yer vermiştim:
Albümdeki featuring’lerden bahsetmek istiyorum biraz da… Dedicated’de Nas; #Beautiful’da Miguel; You Don’t Know What To Do’da Wale; Supernatural’da saymaya üşendiğim 5-6 isim; Money’de ise Fabolous Mariah Carey’ye sesleriyle eşlik ediyor. Özellikle de 90’lı yıllarda Mariah Carey’nin birçok şarkısında rapçiye rap söyletmesine uyuz olurdum. Çünkü ben Mariah’nın sesini daha iyi duymak için albümlerini alıyordum. Şarkıyı dinlemeye çalışırken üzerinde bir rapçinin farklı şeylerden bahsederek bağırması bana göre karmaşa yaratıyordu ve besteye gölge düşürüyordu. Mariah Carey’nin ya tek başına söylemesini ya da Boyz II Men, Whitney Houston, Luther Vandross gibi normal şarkı söyleyen türevleriyle düet yapmasını tercih ediyordum. Fakat artık takmıyorum, çünkü artık herkes bir rapçiye rap bölümlerini söyletiyor. Bir bakıyorsun; Flo Rida çıkıyor, bir bakıyorsun; her hit şarkıda Pitbull desteği var filan… Bence bu modanın asıl sorumlusu Mariah Carey… Evet biliyorum, bu rapçi düeti furyasını Aerosmith, RUN DMC ile “Walk This Way”i söyleyerek başlattı. Michael Jackson ise “Black Or White”, “Jam” gibi şarkılarda rap bölümleri okutarak pop müzik dünyasında bu akımı başlattı ama en azından kendileri şarkıları söylerken rapçi yırtık dondan gibi fırlamazdı. Kendi bölümlerini söylerler, sonra normal şarkı devam ederdi. Mariah Carey ise 90’lı yıllarda kendisi şarkı söylerken hip-hop bölümler de onunla aynı anda devam etme modasını başlattı. Günümüzde bu akım katlanarak devam etti. Artık neredeyse her pop şarkısında bir hip-hop sanatçısı rap yapıyor. Rap karşıtı olduğumu sanmayın. Vanilla Ice’dan MC Hammer’a, Eminem’den 50 Cent’e; Türklerden de tabii ki Ceza, Erci E gibi bazı rapçileri ben de beğenerek dinliyorum ama insan gürültü kalabalığı olmayan pop şarkılarını da özlüyor. Neyse ki bu kez Mariah Carey’nin albümünde “Faded”, “Make It Look Good” gibi rapçi desteği olmayan şarkılar çoğunlukta… Demek ki zenci erkek sesi olmadan da olabiliyormuş. 🙂 Bu arada birçok Mariah Carey albümünde emeği olan Randy Jackson’ı sakın ola Michael Jackson’ın The Jacksons üyesi de olan kardeşi sanmayın; aslında adı Randall Darius Jackson olan başka bir sanatçı…
Sizi bilmem ama ben uzun bir süre bu albümü dinleye dinleye eskitme taraftarıyım. Sonuçta ses düzeltici, play-back filan olmadan canlı, bangır bangır söyleyen kaç divamız kaldı ki günümüzde? Ya öldüler, ya da yaşlanıp inzivaya çekildiler. Bu ses konusu açılmışken bir dip not eklemek istiyorum. Mariah’nın 5,2 oktavlık sesinin gücünü 90’lı yıllarda daha aktif kullanıyordu. Sonra 2000’li yıllarda ne olduysa “Ne kadar tize inebiliyorum, bakın” dercesine “iiiiii” diye sesini kısmaya başlamıştı ama bu albümde yeniden sesinin potansiyelini göstermeye karar vermiş anlaşılan… Mariah Carey, aslında “Angels Advocate” adında remix albümü yapacakmış ama vazgeçmiş. İyi ki Mariah kararını değiştirip bu albümü yapmış.
©2014 Sadece Müzik / Turgay Suat Tarcan
NOT: Bu yazı ilk olarak http://www.sadecemuzik.net/Turgay-Suat-Tarcan/mariah-carey-ve-yeni-albuemue.html adresinde yayınlanmıştır ve yazı sitede yayınlandıktan sonra uzun bir süre “Sitenin en çok okunanları” listesinde bir numarada kalmıştır. İlginiz için çok teşekkür ediyorum. Kendi web siteme 14.08.2014 tarihi itibari ile koyuyorum ve kendi web siteme aktarırken hala yazı “Sadece Müzik” sitesinde 1 numaradaydı. Ayrıca belirtmeliyim ki yazıyı yazdıktan sonra “The Remixes” derlemesini de bulup Mariah Carey arşivimi tamamladı sayılırım. “The Essential Mariah Carey” olmasa da olur zaten… 🙂