Merhaba. Bilirsiniz okulda Edebiyat ögretmenleri komposizyon yazdirirlar. Kimi komposizyonlari kafadan atariz, kimi komposizyonlari da özenerek yazariz, bazen bir seye benzer, bazen de hiçbir seye benzemez.
Ben bu web siteyi okul komposizyonlarim için yaptim. Bu web siteye diger web sitelerim için promosyon yapmayacagim. Sadece birkaç tane arama motoruna eklerim, o kadar. Bazi komposizyonlarim çok begenildi, bazilari ise çok saçma oldu fakat ben gene de onlari arsivlemek istiyorum okul defterlerimi atmadan evvel.
Bu arada asagidaki web sitelerime ugramayi ihmal etmeyin.
my.treeway.com/tst
my.treeway.com/yagrut
turgay.freeservers.com
my.treeway.com/hatira
Ayrica albümlerim de var:
www.picturetrail.com/tst
www.picturetrail.com/turgay
Bir de Kemal Sunal Anisina Ziyaretçi Defteri…
www.theguestbook.com/vgbook/242664.gbook
Cumhuriyet
Yurdumuz düsman isgalinden kutulmustur. Saltanat kaldirilmistir. Artik dogru olan tek bir çözüm vardir: Cumhuriyet…
Türkler uzun asirlar boyunca hükümdarlarla yönetilirlerdi. Yönetim babadan ogula geçerdi. Ancak bunun dezavantajlari vardi. Ogullar birbirleriyle taht kavgasi yapinca iç karisikliklar meydana geliyordu. Bu da diger devletlerin isine yariyordu. Hükümdarlar çok saygi görüyorlardi. Zengin olmalari, para koparmak için soytarilarin, yazarlarin, sairlerin, v.s. onlari övmesine, göklere çikarmasina, bunun sebebi olarak da padisahin, v.s. gerçekleri görememesine sebep oluyordu. Bunlar daha çok çogaltilabilir.
Ancak Avrupa’da bir akin baslamisti. Artik yöneticiler oylarla belli oluyor, her kandan kisi yönetimin basina geçebiliyordu. Bunun en iyi rejimi Cumhuriyet’ti. Türkler gerilemisti, bunu firsat bilen yabancilar burayi isgal etmislerdi. Fakat korkulu rüyalari vardi: Mustafa Kemal ve Türk gençleri… Bu kabuslari gerçek oldu ve geldikleri gibi gittiler. Mustafa Kemal gerçekleri, dogru yolu biliyordu, bunu hep amaçlamisti ve saltanati kaldirip Cumhuriyeti ilan etti.
Bununla birlikte laiklik, milliyetçilik, cumhuriyetçilik ve bunun gibi düsünceler de gelmistir. Bunun en önemlisi bana göre laikliktir. Çünkü din ile devlet isleri birbirinden ayrilmistir ve böylece herkesin dinine, nasil ibadet yapacagina karisilmamis ve adalet saglanmistir. Artik herkes Cumhurbaskani, Basbakan olabilmektedir ki bunlar Padisahliga, vezirlige denktir. Ama artik her vatandas, bunlar olmasa da esittir. Bu da Cumhuriyet’in ne kadar dogru bir seçim oldugunu gösterir. Aslinda düsünce suçu olmasa herkes istedigi seyi düsünebilecekti fakat bazilari bilsin ki Türkler hep dogru yolda yani Cumhuriyetçi, laik olacak. DAHA siddetsiz, laik (istemeyenler ya sussun, ya da baska ülkeye gitsin), Cumhuriyetçi bir toplum olmak dilegiyle… Insallah not yoktur.
Zaman: Lise 2
Konu: Cumhuriyet neden dogru seçimdir?
Not: “Insallah not yoktur.” dememin sebebi gaza gelip konuyu saptirmamdir. Çünkü not verilecek saniyordum. Aslinda çok hakliyim.
Gezi
Sene 1997 idi. Okullarin bitmesi yaklasmisti. Bilet almistik, nereye mi? Kibris için… Okullar biter bitmez Kibris’a uçtuk.
Uçaktan inince ETS’nin otobüsüne bindik. Rehberimiz “Kibris’a daha önce gelen kaç kisi var?” diye sordu. Çogu kisi gelmemisti bizim gibi… Ama neler yasayacagimizi bilemezdik.
Babaannem de gelmisti. Hava çok sicakti. Hava o kadar sicakti ki, babaannemin burnu kanadi. Tabi sonraki günler… Ama en serin günleriymis. Sansliymisiz(!).
Yanimiza kamera da getirmistik. %99 kameralari ben çekerim. Otelimiz Dome Hoteldi. Odamizin numarasini, otelin ismini, her seyini çekmistim.
Ikinci günümüzdü. Servisle geziyorduk. Rehber yasakli bölgelere götürmek için görevliden zar zor izin koparabildi. “Burada sakin kamera, fotograf çekmeyin.” demis fakat ben ve babam duymamisiz. Yasakli bölgelerde her seyi çekmeye basladim. Tarihi görüntüler elde etmistim. Bir asker tasiti bizi durdurdu. Servisteki kadinlar Rum askeri sanip (çünkü sinir taraflariydi) fenalik geçirmisti. Babam hala “Çek, çek!” diyordu ve ben onlari da çektim. Meger kamera için gelmisler de haberimiz yoktu. Annemle babaannem’in neden “Çekme!” dediklerini o zaman anladim. Uzun bir konusm geçti. Kasetteki görüntüler silindi. Bundan dolayi hapishanelerde kalan bile varmis. Kasetimizi aldilar. Komutanlara vermisler ve otelimizi, oda numaramizi, önceki çekimleri, her seyimizi izlediklerinden dolayi gelip 24 saat bizi izletmisler. Casus sifati yemistik.
Son gün geldi. Uçaga binmeye yakin ablamin mezuniyetinin de bulundugu kaset bize ulasti. Kaseti almaya gelen görevliyi 4 saat kaseti izletip sorguya tutmuslar. O günden sonra herseyi çekmemem gerektigini ögrendim.
Zaman: Lise 3 (1998-99 egitim-ögretim dönemi)
Konu: Bir gezinizi anlatin.
Mektuplar
Bir gün Lise 3’te hoca “Bugünkü komposizyon konumuz mektup. Herkes birine mektup yazacak” dedi… Kimse iplemedi, yani hemen hemen herkes yazmadi. Simdi benim o derste yazdigim mektuplar okuyacaksiniz. Okuduktan sonra girgir olsun diye yazdigimi anliyacaksiniz.
Sevgili Destina;
Olmasa mektubun, yazdiklarin olmasa… Kim inanir senle ayrildigimiza… Neydi bir arada tutan sey ikimizi?Birlestiren neydi ellerimizi? Birak, bana anlatma imkansiz sevgimizi… Sevmek birçok seyi göze almaktir.
Sevgili Mekka;
Nasilsin? Iyi misin? Beni soracak olursan sürünüp gidiyorum iste… Evden okula, okuldan eve, dershaneye falan filan.
Su anda siniftayim. Nurdan fal bakiyor. Fatma mektup yaziyor. Hoca Güray’a kiziyor. Ismail ve Emre yanimda oturuyor derken hoca Ismail’e “Yerine,yerine!” dedi. Dün Baris Manço’nun “Degmesin Yagli Boya” kasetini aldim. Gülistan su anda hocaya soru soruyor.
Neyse, bugün benim dogum günüm. Sabah’ta sadece 22 Subat’ta doganlar için Balik Burcu özellikleri var. Onu okuyacağım, acaba dogru mu?
Fatih “Kime mektup yaziyorsun?” diye yanima geldi ve bakti. Hoca Utku ve Tarik’i ayirdi, Utku Erdem’in yanina geçti. Aklima baska bir sey gelmiyor. Hadi bye bye!
Sevgili Arkadasim Essek;
Kaç yil oldu saymadim köyden göçeli. Mevsimler geldi geçti görüsmeyeli. Hiç haber göndermedin o günden beri. Yoksa bana küstün mü? Unuttun mu beni?..
Seni çok çok özledim Arkadasim Essek. Kavga eden kedilerle çilli horozlarin gözlerinden, Minik’i sütle emziren Sarikiz’in yanaklarindan öperim.
Sevgili Burcu;
Izmir’de yagmamistir, ama soriyim; Izmir’de kar yagdi mi? Burda yagdi, hatta okullar tatil edildi. Gerçi zaten ben hasta oldugumdan gitmemistim, gidenleri de geri göndermisler.
Yanimda Emre oturuyor ve “Midemde eksime var” dedi. Hoca çantasini açiyor. Çantasini açti, bir seye bakti, tekrar kapatti. Nurdan “Kaç dakka var?” diye sordu, ben de saati gösterdim ve “Oha!” dedi.
Yalanmis Meger
Yalan çogunlukla insanlarin çikarlari ugruna söyledikleri gerçek disi sözcüklerdir. Peki bu dogru mudur? Hayir! Yalan asitli topraklardan çikan bir bitki gibidir. Asitlerle ugrasamazsak, onu budayamazsak daha da büyür ve her seyi kaplayan bir sarmasik haline gelir. Oysa gerçek, gübreli toprakta yasar ve gübre kötü de koksa dahi filizlenir, çok güzel açar.
Yalan ugruna “Kendimi tanimaz oldum, yalanci”, “Senin için agladim, yalan mi?”, “Yalan seni sevmedigim yalan” gibi birçok sarki yazilmistir ve yalanin yalan söyleyenin kendisi de, eger baskasi için söylemisse onun da zararina olur, hatta toplumu bile çaresizlige itebilir. Buna ragmen bazi insanlar yalana devam eder ama onlarin sonlarini düsünemiyorum bile. Onlar ve vicdanlari onlarca estetik ameliyat olmus bir insan gibidir. Örnegin, Bill Clinton Monica davasinda yalan söyledigi için onu çok seven halk, destekleyen halk simdi bazilarinin onu baskanliktan indirmek istemesine neden oldu. Dogus ta hirsizlik suçunda hapis yatmamak için sahte nüfus cüzdani kullanip, yasi genç gibi gösterdiginden iki yil hapis yatti. Fakat bu, yillar sonra ortaya çikinca hem sahte cüzdan kullanmaktan, hem de kisa yattigindan tekrar hapise girecek.
Komsular birbirleriyle dedikodu yaparak yalan söylerler. Böylece bazi insanlarin gelecegiyle oynarlar. Buna çok sahit oldum.
Ayrica yalan hakkinda kutsal kitaplarda da, felsefi kitaplarda da çok sey buluruz. Fakat gerçek hakkinda buldugumuz kaynaklar onun ne kadar dogru birsey oldugu, bir kabahat islesek bile gerçegin bizi mutlu sona ulastirabilecegini görürüz. Mahkemede bile dogruyu söylsek cezamiz hafifletilebilir. Cinayet isleyen bir adam ilk mahkenmesinde suçunu kabul etmis ve idamdan kurtulmustur. Babaevi’nde Bilge Kuloglu Devlet Konservatuarina girdigini açiklasaydi ne Mahmut ve Nurten’in güveni sarsilacakti, ne de basina bunlar gelecekti. “Yalancinin mumu yatsiya kadar yanar” lafi atalarimizin söyledigi en güzel sözlerdendir. Gerçegi dikerken dikecegin yere dikkat et, orasi tertemiz olmalidir. Gerçegin tutmasi için onun olumlu, verimli, yaratici olmasi gerekir. Yalani söküp atmadan gerçegi dikme,yoksa yalan sarmasigindaki asitler onu da sarar.
Zaman: Lise 3 (1998-99)
Konu: “Yalani söküp atmadan gerçegi dikmeye çalisma, tutmaz”(Cenap Sehabettin)
NOT: Bu komposizyonlar lisedeyken genelde ders esnasında yazılmıştır. 2000 yılında http://my.treeway.com/komposizyon adresinde yayınlanmıştır. Zaten www.tst.gen.tr ‘nin “My Homeworks” bölümüne bugün (16 Ekim 2003) konulacak bu komposizyonlar, notlar ve giriş yazısı şu anda online olmayan o siteden alınmıştır. İddialı olmayan bu komposizyonları umarım beğenirsiniz. 2000 yılında yazdığım giriş yazısındaki promosyondan kastım tanıtımdır. Yani toplist’lere eklemek, başka web sitelerin forum ve ziyaretçi defterlerinde siteden bahsetmek, free banner exchange falandır.
TURGAY SUAT TARCAN
www.tst.gen.tr