Kant’a göre liberal devlettler apayrı bir barış yaratmışlardır ve aynı zamanda saldırışların liberal nedenlerini keşfetmişlerdir.
Barışçı liberalizm, liberal emperyalizm ve Kant’ın liberal enternosyalizmi arasındaki farklar keyfi değildir, fakat kökü vatandaş ve devletin arasındaki görüş ayrılıklarına dayanır.
Liberal Pacifism
Liberalizmin tam belirli bir tanımı yoktur. Liberal olarak adlandırdığımız şey belirli karakteristiklere göre tanımlanan ilke ve kuruluşların aile resmine benzer.
Schumpeter, kapitalizm ve demokrasinin uluslararası etkilerine bakarak bu aileyi ele alır. Schumpeter, kapitalizm ve demokrasi arasındaki enteraksiyonunun barışçı liberalizmin temelinde yattığını gördü ve tarihi emperyalizminin sosyolojisi ile bunu kanıtladı. O, emperyalizmi devletin bir bölümünün hedefsiz bir düzen ile sınırsız, kuvvetli bir yayılması olarak tanımlar.
Schumpeter, kapitalist ekonominin evrim sürecini kuramsal, tarihsel ve istatistik açıdan incelemiştir. Bunu, üstüste gelen üç evrimin (uzun vade, orta vade, kısa vade) etkileşimine dayandırır.
Schumpeter’a göre, sosyalist düzen üzücü birşey ama kaçınılması olanaksızdır. Hedefsiz emperyalizmi köklerine göre üç tane kaynağa ayırmıştır. Bunlar modern imperialism, warlike instincts (içgüdüler) ve export (ihracat) monopolism’dir.
Demokratik kapitalizm barışa öncülük ediyor. Serbest ticaret hakim olduğu zaman, hiçbir sınıf kuvvetli yayılmadan kazanç yapamıyor, çünkü hammaddeler ve yiyecek stokları her ne kadar kendi bölgelerinde olsalar bile tüm uluslara ulaşabilir.
R.J. Rummel’in 1983 yılında libertarianism ve uluslararası şiddet hakkında yaptığı bir araştırma Schumpeter’ın ulaştığı barışçı düşüncesine uyuyor. Özgür devletlerin ekonomik tasvip seviyesi, özgür olmayan devletlerden daha yüksektir. Ayrıca oldukça az çalışmaları vardır. 1976’dan 1980’e kadar olan süre içersinde veriler sınırlanmıştır. Vietnam Savaşı, Tanzanya’nın Uganda’yı istila etmesi gibi…
En önemlisi de, birçok istilasıyla ve sömürge savaşlarının uzun tarihiyle birlikte Soğuk Savaş döneminin hariç tutulmasıdır. Bunlar, demokratik kapitalist devletler dahil, liberal tarihte göze çarpar.
Kapitalist olsun, işçi olsun, köylü olsun, şehirli olsun; tüm vatandaşlar maddi anlamda refah ararlar. Schumpeter yönetimin hiçbir fark yaratmadığını tahmin etmişe benziyor. Yerli politika gibi dünya politikası da homojenize edilmiştir.
Bütün devletler serbest ticaret ve hürriyete rağbet etmişlerdir. Bu gasıplar Machiavelli’nin liberalizm teorisine uymaz.
Liberal Imperialism
Machiavelli, cumhuriyetlerin sadece barışçı olmadıklarını, aynı zamanda emperyal genişleme için en iyi devlet biçimi olduğunu ileri sürer. Bu devletin hayatta kalmasını garantileyen en iyi yoldur.
Machiavelli’nin cumhuriyet anlayışı, klasikle karışmış cumhuriyettir. Bu demokrasi değildir, ama sosyal eşitlik, popüler hürriyet ve siyasal katılım ile karakterize edilir.
Konsoloslar krallar tarafından hizmet edilir. Senato, devleti aristokrat mantıkla idare eder ve toplantıdaki insanlar kuvvetin kaynağı olarak tabir edilir.
Machiavelli’ye göre, güçlü azınlık, geri kalanları zulüm ile tehdit eder, çünkü hakim olmayı istemektedirler. Kuvvetli ve emperyal genişleme, vatandaşların yaşamlarının ve mallarının keyfi müsadereden emniyette olduğunu bilmeleri ile hürriyetin artan nüfus ve mülke teşvik etmelerinden meydana gelir.
Machiavelli, bizlerin ihtişamı sevdiğimizi bildirir. Yönetmeyi isteriz, en azından zulmedilmekten sakınırız. Diğer bir deyişle, biz kendimiz ve devletlerimiz için maddi refahtan daha fazlasını isteriz. Çünkü benzer amaçta olan diğer devletler bizi tehdir eder, biz de yayılmak için kendimizi hazırlarız. Eğer bunların büyük isteklerini tatmin etmelerine ya da emperyal gelişmeye karşı politik enerjilerini harekete geçirmelerine izin verirsek tehdit altında oluruz. Bunun için de genişleriz.
Liberal Intertionalism
Modern liberalizm, işi iki mirasla götürüyor. Liberal devletlerin barışçı ya da barışçı olmayan olarak ayrılmasına etki etmezler.
Bu mirasların ilki, liberal devletlerin arasındaki ilişkilerdeki sakinliktir. 19. yüzyıldaki Amerikan Birleşik Devletleri ve İngiltere arasındaki ilişkiler buna örnek gösterilebilir.
18. yüzyılda başlayan ve hala büyümekte olan, Kant’ın “Büyük Federasyon” ya da “Büyük Birlik” olarak adlandırdığı barışın bir bölgesi, liberal kurumlar arasında kurulmak için başlamıştır. Şu an 40’tan fazla liberal devlet bu birliğe şekil vermektedir. Bunların çoğu, Avrupa ve Kuzey Amerika’dandır ama her kıtada bunlara rastlayabilirsiniz.
Liberalizm, aynı zamanda ikinci bir mirası ele alır. Bunun adı “uluslararası yüzsüzlük”tür. Barışçı sınırlılık sadece diğer liberallerle birlikte, liberallerin ilişkilerinin içinde çalışılıyor gibi gözükür. Liberal devletler, liberal olmayan devletler ile birçok kez savaşmıştır. Bu savaşların çoğu müdafaa olmuştur ve bu suretle ihtiyaçtan dolayı tedbir alınmıştır. Liberal devletler, liberal olmayan devletler tarafından saldırıya uğramış veya tehdit edilmişlerdir. Liberal olmayan bu devletler, liberal devletlerle olan ilişkilerinde hiçbir çaba harcamamamışlardır.
Bazı politikacıların bizden istediği gibi, otoriterleri veya totaliterleri, henüz savaşların sorumlusu olarak tutatamayız. Çoğu savaş menfaatlerin yanlış hesaplanmasından, yanlış anlaşmalardan ve karşılıklı şüphelerden ortaya çıkar. Tıpkı 1. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi…
Bu bahsettiğimiz iki mirası ne realist teori, ne de Marxist teori hesaplayabilir. Kant’ın liberal internasyonalizm hakkındaki teorisi ise bu iki mirası anlamamamıza yardımcı olur. Kant, siyasete hiç karışmamasına rağmen, Fransız Devrimi’ni coşkuyla karşıladı. 1795’te “Sürekli Barış Tasarısı” adlı bir siyasal felsefe metni yayımladı. Uluslar arasında sürekli bir barışın gerçekleşmesi için filozoflara danışılmasını öneriyordu. İşte bu eserde Kant, liberal devletler ve liberal olmayan devletlerin arasındaki ilişkilerin neden iyi olmadığına dair fikirlerini beyan eder.
15.12.2003
0003020018