banner
banner

Erdal Çelik İyi Ki Hayatımızda…

Erdal Çelik, Eurovision’dan Altın Güvercin’e birçok önemli yarışmaya adını altın harflerle kazıdıktan sonra 90’lı yıllara damga vuran en iyi erkek vokallerinden ve öncülerden birisi olmuştu. 2017’nin sonlarında “Ve Hayatımda” single’ı ile yıllar sonra müzik piyasasına yeniden dönen Erdal Çelik’in büyük pişmanlığı ne? Konser açlığını yakında dindirebilecek mi? Fatih Erkoç karşısında nasıl haksızlığa uğradı? Hepsini ve daha fazlasını Emel Müftüoğlu ile birleşme sinyalinin de verildiği bu röportajda ilk kez okuyacaksınız. Muhabirimiz Turgay Suat Tarcan, efsanevi ismin suskunluğunu bozdu.

erdal_rportaj_1

TURGAY SUAT TARCAN: Öncelikle benim için hayatımda dönüm noktalarından biri olduğunuzu söylemek istiyorum. Küçükken Emel – Erdal grubunun üyesiyken hayatımda şahit olduğum ilk konser sizinkiydi. Seyirci ile diyalogunuzun çok samimi olduğunu hatırlıyorum. Yakında konser vermeyi düşünüyor musunuz?
ERDAL ÇELİK: Konser bir sanatçının kendi yapıtlarını sergilemek açısından çok önem verdiği ve izleyenleriyle şarkılar eşliğinde dertleştiği bir mecradır. Hangi sanatçı istemez ki bire bir kendisini sevip, izleyen topluluk önünde hünerlerini sergilemek ve de koşulsuz bir 2-3 saati onlarla paylaşmak? Ama ne yazık ki kendi adıma konuşuyorum; ben bu zevki çok iyi bilen ama en az uygulayanlardan oldum. Sahnede kendini farklı kılan biri olmama, seyirci ile diyalogda hiçbir problemi olmayan, gösteriye gelenleri pişman ettirmeyen biri olarak maalesef istediğim oranda konser yapamadım. Bana “Bu oran ne?” diye sorarsanız da “Her gün seyirci karşısında olmak” derim. Tabii belki biraz abartı ama her gün değilse de bütün bir yazı konser turnesiyle geçirip kışın da bir müzikalde seyirci önüne çıkmak fena olmazdı. Ama sanırım çok yakında bu isteklerimi uygulamaya koyacağım anları yakalamak üzereyim.
TST: Yıllar evvel bir Altın Güvercin yarışması kaseti aldığımda fark etmiştim ki en büyük hitlerinizden “Gittin Gideli” yarışan şarkılardan birisiymiş. Fatih Erkoç’un 1. olduğu yarışmada siz hem 2., hem de 3. olmuşsunuz. Şarkı ilk olarak yarışma için mi bestelenmişti? Yarışma anınızı anlatabilimisiniz?
EÇ: EMEL-ERDAL dağıldıktan sonra kendime yeni bir ufuk açmak adına yapmak istediklerimi sıraya koymaya başlamıştım ki, çok taze evliliğimin ilk ayrı kalınışında (bir tatil ayrılığı) eşime yazdığım şarkının ufkuma güneş olacağını, yıllar geçse de hep kanatlarım olacağını sonradan fark edecektim. Zaman beni yine daha önce de ikili olarak katıldığımız Altın Güvercin şarkı yarışması kavşağına getirmişti. Yarışmalardan gelip müzik dünyasına konan bir kişi olarak bu yarışma ilk defa benim için keyf oluyordu. Tamamen kontrol bende ve ne istediğimden haberli olarak… İşin en güzel yanıysa soruda saydığın derecelerin hepsinin aynı otelde kalan sanatçılardan çıkmasıydı. (Birkaç değişik otellere yerleştiriliyordu yarışmaya gelen sanatçılar)Tesadüftü belki ama güzeldi. 2.liğim “Gittin Gideli”, 3.lüğüm Atilla Atasoy’un “Yaz Yağmuru” ile oldu. Aslında o yarışmada hakkımın yendiğini düşünürüm hep… O zamanki TRT DJ’i Yavuz Aydar’ın hakkım olan puanı bana vermediğini biliyorum. Ne diyebilirim? Kalem onlardaydı. Çok güzel bir heyecandı. Dünyanın en sevdiği tarihi konser alanı olan Efes Harabeleri Açık Hava Tiyatrosu’nda; kim bilir kimlerin ayak bastığı, kimlerin sesinin yankılandığı o tiyatroda, 2 derece birden almıştım. Halen yapamadığıma üzüldüğüm tek şey ise içimden geldiği halde “Ne derler?” sorusunu hep kendine soran bir neslin çocuğu olarak tirübinde oturan eşime koşup, sıkı sıkıya sarılıp “Bu senin eserin, övün” diye bir öpücük konduramamaktır.
12TST: Gerçi siz 80’li yıllarda çıktınız ama 90’lı yıllarda altın çağınızı yaşadığınız için sizi de “Doksanlar Sanatçıları” kategorisinde görüyoruz. O yılların popçularının yarattığı kaliteye günümüzdeki sanatçılar ulaşamıyor. Hem ses, hem sound, hem de beste açısından… Bunu neye bağlıyorsunuz?
EÇ: Geçen gün bir arkadaşıma daha bunu anlatmak zorunda kaldım. Eğer Attila Özdemiroğlu, ART şirketi ve ERDAL ve de EMEL olmasaydı bunu açıkça söylüyorum; 90’ları zor görürdü müzik hayatı… Biz 90’ların hiç kapanmayan ilk sayfasıyız. Düşünün bir kere, hiçbir üretim olmayan, yarını melül gözlerle bekleyen bir dolu insanı içinde barındıran umutsuz Unkapanı Çarşısı… Yatırım nedir bilmeyen yapımcı… Sadece yabancı pop starlarını yazan bizi hiç ilgilendirmeyen haberlerle gençliğe seslenen 3-5 dergi… İşte biz bu karanlığın içinden doğduk! Biz doğarken yeni filizler açmaya başladı ışığımızdan… Yollar açıldı ilk kez… Yepyeni, pırıl pırıl 2 genç değerli bir müzik insanının elinde şekillendi umut oldu kendinden sonra geleceklere… Daha ne olsun? Kalite aslında dildeki söylemden geliyor ve bu da müziğe yansıyordu. Sound konusu dünyanın üstünde yaşananlarla bire bir örtüşme gösteriyor. Şiddet ve kaos ortamları müziğe yansıdı ve bizi de etkiledi. Naiflik kayboldu. Saçma sapan sözlerle günlük anlatım dediğimiz sokak dili hakim oldu her şeye… Belki fena değil açık olmak ama herkes böyle yaşamayı istemiyor ki… Sesler konusu ve şarkıcılık ayrı değerlendirilmeli; nasıl ki her futbolcu şimdilerde ya Messi ya da Ronaldo olmak istiyor, onlar kadar oynayamasa bile en azından fiziksel bir benzeşmeyle fit oluyorsa; bizde de yeni çıkış arayan şarkıcılar kim tutmuş ise sesini ve fiziğini ona benzetmeye başladı. Zaten 2000’li yılların ses rengi erkeklerde ve kadınlarda seçilemeyecek kadar benzeş olmaya başladı. Biraz farklı olansa kendini ayırmış oldu. Ama ne yazık ki şimdilerde kulağı kirlenmiş, kirletilmiş dinleyici için bu ayırımı yapmak artık çok zor.
TST: “Şimdi 90’lar” adında sizin de yer aldığınız önemli bir derleme yapılmıştı. Devamı gelecek mi? Bir de eski albümler neden basılamıyor? Çünkü sizinkiler de dahil olmak üzere artık müzik marketlerin raflarında 90’lı yılların önemli albümlerini göremiyoruz.
EÇ: Evet, sevgili Hakan Eren’in çıkardığı bir albümdü o… Ben o albümde yer almakla şeytanın bacağını kırmış; onca yıl yayınlanmasına rağmen hatırlanmamış biri olarak Okan Bayülgen’in programına çıkmıştım. Aslında şimdilerde müzik piyasasında, eğlence dünyasında 90’ların ipini çekenler var. Biz geçen yaz Bursa’da 90l’ar konseri yaptık Hakan Eren önderliğinde; görmenizi isterdim. “Devamı gelecek” dediler ama sene geçti üzerinden. Bir de rahatsızlığım var; herkes kafasına göre kullanıyor 90’ları… O anı yaşasın yaşamasın…. Raflardaki albümlere gelince; müzik dünyası bilemedin 2-3 şirketin elinde; onlar ne isterse o oluyor. İsterlerse star yaratıp isterlerse de yok ediyorlar. 90’lar rahatsızlık veriyor olmalı, eskiyle yaşamayı sevmiyorlar. Kaliteyi istemiyorlar. Benimkilere gelince… Eski albümlerimden 2 tanesi Mahsun Kırmızıgül’ün elinde, 1 tanesi de Avrupa Müzik’in elinde… Onlarla konuşup albümlerimin hiç değilse digital ortama sunulmasını isteyeceğim. Benden doğmuş ama velayeti bende olmayan çocuklarımın…
TST: “Biletini Kestim Senin”den yakın dönemde Ümit Sayın’la düet olarak tekrar kaydettiğiniz “Gülendam”a kadar birçok hitiniz var. Yıllanmış kariyeriniz var. Yakın gelecekte ufukta bir best of çalışması ya da yeni şarkılardan oluşan bir albüm görünüyor mu?
EÇ: Best of tabii ki düşünüyorum ama biraz daha geçsin istiyorum. Sanırım daha kariyerinin başında olan bazı kardeşlerimizin zamanlı zamansız yaptıklarından biraz irite oldum, o yüzden biraz daha zaman verdim kendime… Ama söylediğim gibi belki şu anda elimde olmayan albümlerimi elime alırsam eski soundlarıyla yeniden yayınlayabilmek isterim.

59045ec318c7732ab430be5d
TST: “İzel Çelik Ercan” grubunu ilk terk eden üye Çelik Erişçi grubun tekrar bir araya gelmesini çok istediğini açıklayarak eski grup arkadaşlarına sinyal verdi. Siz de Emel Müftüoğlu ile tek projeliğine de olsa tekrar bir araya gelmeyi düşünür müsünüz?
EÇ: Benden yana bir sorun olmaz. Ben şarkıcı olarak kimsenin altında kalmam. Ayrıca yeni ve tek bir projede eski özleyenleri tatmin açısından güzel bir çalışma olur diye düşünüyorum. Hatta bir ara Instagram’da çok isteniyordu. Emel’e de sormak lazım.
TST: Yıllardır içimi kemiren çok kişisel bir sorum olacak. “Tek Kürekçim” şarkısını ilk sizden dinlemiştik, bir Erdal Çelik şarkısı olarak benimsemiştik ama Kenan Doğulu tıpkı Kayahan’ın yaptığı gibi şarkıyı kendi albümüne de almıştı. Bunu duyduğunuzda samimi olarak ilk ne düşünmüştünüz? Küçükken kırgınlık yaşadığınızı beynimde canlandırmıştım da.
EÇ: Kesinlikle böyle bir şey olamaz, olmadı da… Çünkü onların çocukluklarını biliyorum. Ayrıca Kenan Doğulu ve Ozan Doğulu olarak ilk çıkışları benim albümümdür. Kenan’ın solo kariyerine de katkım büyüktür. Bana gelmiş bir teklif sonrası onu teklif etmiştim BAYŞU Müzik’e…
TST: 90’lı yılların ortalarında herkesin en marijinal imaj yaratmak için uğraştığı bir dönemde siz “Canımın İstanbu Köşesi” diyerek fötr şapkanızla, takım elbisenizle bir İstanbul beyefendisi imajıyla müziğe dönerek ters köşe yapmıştınız. Ve tekrar zirveye oturmuştunuz. Bu düşünülmüş bir şey miydi? Yoksa konsept kendiliğinden mi gelişmişti?
EÇ: Hayır, hiçbir işimi düşünerek dizayn etmedim şimdiye kadar… O şarkının bende bıraktığı bir tortuydu. Önce İstanbul, sonra İstanbullu olmak ana fikrinden çıktık yola… Yavaş yavaş erozyona uğrayan kültüre ve giyim tarzına bakarak iki ucu da yok sayarak biz eskilere dalalım istedik. Bu şarkı ve klibinden sonra gerçek anlamda izleyicim değişti, bana sınıf atlattı. Her kanaldaki playlistlerde 1. sıraları gördüm hep… Sonra da yaşadığım yok edilme kumpasında durgun döneme girip 21 sene bir şeyler yapmadım.

IMG_E0436
TST: Müzik sektörünün geleceğini nerede görüyorsunuz? Her sanatçının basılı CD çıkaramadığı, şarkılarını internet üzerinden pazarladığı, albüm yapmak yerine şarkıları boşa gitmesin diye single çıkardığı bir dönemdeyiz. Sizce kitapçığından şarkı sözlerini takip ettiğimiz, sanatçıların fotoğraflarına baktığımız albüm devri bitiyor mu?
EÇ: Müzik bir devinim ve zaman sayacı bence… Tarihsel olgulara baktığımızda içinde müziğin de olduğu evrensel sanaat hiçbir zaman kaybolmamıştır. Tarihin akışı içinde kendine hep bir yol açmış ya da bir yol olmuştur. Şimdiyse teknokolikler bir zaman sonra bazı şeylerin yok olmaya yüz tutmasıyla hezeyana kapılıp “Biz ne yaptık?” demeye başlayacak ve eskiye dönüşü hızlandıracaklardır. Teknoloji güzel ama yıpratıcı bir süreç… Robotik insanlar, robotik müzikler, ruhsuz anlatımlar; bunlar teknolojinin insan üzerindeki olumsuz etkileri… Buna bir de yapımcıların para kazanma azimleri eklenince teknoloji vazgeçilmezimiz olmuştur maalesef… Her şeyi hazır hale getirip yapımcısına sunan sanatçının geriye bir tıkla kamunun karşısına çıkması arasında geçen an çok kısa ve zahmetsizdir. Bir albümün hazırlanma süreci dünya zaman alırken birkaç tıkla çalışmayı insanların beğenisine sunmak sanırım herkes için vazgeçilmesi güç bir olgudur ama müziğin ve teknolojinin dev ülkesi ABD’de bile artık plak basılmaya başlaması 1950-1960 dönemlerine özlemin arttığı göstergesidir. Az da olsa şu anda albüm çıkışı vardır ve daha fazla artacağından umutluyum.
TST: Yerli ve yabancı, eski ve yeni hangi sanatçıları takip ediyorsunuz?
EÇ: Yerlilerden Yaşar, Gökhan Türkmen, İlhan Şeşen; dünyada ise Dean Martin, Frank Sinatra, Michael Bublé, Arctic Monkeys, Sting, Tom Jones……. Aslında güzel olan her şeyi dinlerim.
TST: Zaman ayırdığınız için çok teşekkürler…

11x11kitapcikteklisayfa-960x960
NOT: Bu röportaj 23.09.2018 tarihinde http://www.sadecemuzik.net/Roportaj/erdal-celik-iyi-ki-hayat-m-zda.html sitesi için yapılmıştır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanımı yasaktır.


Article Categories:
Röportajlar
Likes:
0

Leave a Comment