Geçtiğimiz haftalarda yazdığım bir yazımda 2019’un Michael Jackson’ın 10. ölüm yıl dönümü olduğu için önemli bir yıl olduğundan bahsetmiştim. Fakat sadece Popun Kralını anmıyoruz 2019’da… Bu yıl aynı zamanda Türkçe Müziğin Kralı Barış Manço’nun 20. ölüm yıl dönümüne denk geliyor. Bu yüzden bu sene onunla da ilgili bir yazı yazmak istiyordum. Bunun için de mezarına gitmeyi planlamıştım. Fakat artık her sene gelenekselleşen ve her Şubat ayının ilk Pazar’ı yapılan Kanlıca vapur gezisine vardiyamı ayarlamayı unuttuğum için katılamamıştım. 20. yıl anmasına gidemediğim için de üzülmüştüm. Çünkü hatırlarsanız gerçek cenazesine bile katılmıştım. Gerçi bu senekinde 20. yıl olduğu için izdiham çıkmış. Herkes vapura binememiş ama olsun. Fakat daha önceden hem vapur gezisine, hem de Moda’daki müzeye beraber gittiğim arkadaşım Emrah’ın teşviki ve hatırlatması ile Cemal Reşit Rey Konser ve Konferans Salonu’nda 15 Şubat 2019 Cuma günü gerçekleşen “Bir Dünya ‘Barış’ı” etkinliğine gitmek için önceden planımı yaptım. Bu yazımda bu büyük konserden bahsedeceğim. 2002 yılında gittiğim ve http://www.tst.gen.tr/yuregimdeki-baris-sarkilari-gala-konserinde-yasananlar/ adresinden ayrıntılarını okuyabileceğiniz “Yüreğimdeki Barış Şarkıları” konseri gibi farklı sanatçıların bir araya geldiği bir tribute etkinliği olacaktı. Erdal Kızılçay’ın düzenlediği “Senfonik” konserine gidememiştim ama albüm olarak basıldığında koşa koşa almıştım. Artık devir YouTube ve Spotify devri ama “Bir Dünya ‘Barış’ı” konserinin de bir live albüm olarak basılacağını umuyorum. Çünkü katılan sanatçıları filan boşverin, müzisyenler çok sağlam çaldılar! Lütfen medyada bu konser ile ilgili haberleri unutun ve benim ayrıntılı kritiğimi okuyun. Çünkü medyada eksik ve yanlış bilgiler yayınlanmış. Örneğin yazılanların aksine Soner Arıca, Ufuk Yıldırım, Jale ve Hakan Peker konserde sahne almadılar. Ama bahsetmedikleri önemli sanatçılar da vardı.
Ama önce konser öncesi yaşananları yazmak istiyorum. Ot dergisi Şubat sayısında Barış Manço’yu kapak yapmış. O yüzden Emrah ile buluşmadan evvel Mephisto’da dolaşırken dergiyi görünce hemen aldım. Sonra Emrah ile buluşma noktasına geldiğimizde kendisi dergiyi görüp “Aaa ne güzel, ne zaman Barış Manço ile ilgili bir etkinlik olsa onunla ilgili arşivine yeni bir materyal bulup geliyorsun. Elinde Barış Ağabey ile ilgili bir görsel oluyor. Ben de bu dergiyi almayı çok istiyorum ama bizim oralarda bulunmuyor” dedi. Ben de kendisine konser hatırası olarak hediye ettim. Ertesi günü havalimanında tekrar aldım tabii ki. Sonra beraber Cemal Reşit Rey’in yolunu tuttuk. Girişte Madame Tussauds balmumu heykel müzesinde bulunan Barış Manço heykeli, tablolara basılmış fotoğrafları ve Moda’daki evindeki müzede bulunan eşyaları sergileniyordu. İkram edilen içeceklerden birisi “Nane Limon Kabuğu” şarkısına gönderme yapılan naneli limonataydı ama “Daha servisimiz başlamadı” dedikleri için içemedim. Neyse, sergiyi gezdikten sonra İzzet Öz’ün hazırlayıp sunduğu konferansa gittik. Söyleşiye Barış Manço’nun ailesi, arkadaşları ve yakınları da konuktular. Barış Manço tarihinde yer alan insanların yaşayanları teker teker önümüze çıkıyordu. Biz resmen bir tarihe tanıklık ediyorduk. Hafızamız tazeleniyordu. Bilgilerimizi gözden geçirme imkanı buluyorduk. Dev ekranda İzzet Öz’ün kurgusunu yaptığı çok güzel bir belgesel adım adım gösterilirken biz üçüncü sıradan kaptığımız yerimizden Barış Manço’nun çevresiyle beraber konferansı izliyorduk. Zaten Barış Manço ailemizin sanatçısı olduğu için kendimizi bir an Manço ailesinden biri gibi hissettik.
Birkaç saat süren ama su gibi akıp geçen konferanstan aklımda kalanları yazmak istiyorum. Yoğunluğum yüzünden ancak izlenimlerimi 3 gün sonra yazabiliyorum çünkü… Rahatsızlığı nedeniyle etkinliğe maske ile katılan Barış Manço’nun kız kardeşi İnci Manço’nun ceketini Michael Jackson’ın “Billie Jean” ceketine çok benzettim. Geçtiğimiz günlerde şarkıcıların kostümleri ile ilgili bir yazı yazmıştım hatırlarsanız. Michael Jackson adına “Billie Jean” performansındaki kostümünü seçmiştim. Barış Manço’dan seçtiğim kostümün ise balmumu heykelinin üzerindeki aynı kostüm olduğunu fark ettim bu arada sergide… Neyse, Barış Manço’nun beraber çalıştığı grupların bazı elemanları krolonojik sıraları geldiğinde teker teker kürsüye çıkıp anılarını anlatıyorlardı. Sadece Kafadarlar, Harmoniler, Moğollar ve Kurtalan Ekspres değil; Manço’nun Belçika’da yaşarken kurduğu ve yabancı müzisyenlerden oluşan Lemistgrees grubunun bile elemanları geldi. Celal Güven’den yapımcısı Hüseyin Emre’ye kadar birçok Barış Manço efsanesinde payı olan ismi teker teker görüyorduk. Bence konser kadar önemli bir olaydı. Konferanstan önce Cahit Berkay yanımızdan geçmişti ve selfie çekmeyi teklif edemediğimiz için pişman olmuştuk ama konferans sonrası tuvalete giderken Belçikalı grup arkadaşlarından André Brugmans ile selfie çekme şansı buldum. Konferansta kendilerinden Barış Manço’nun oturum sahibi olabilmek için Belçikalı koruyucu bir aileden maddi destek aldığını öğrendik. Bu sayede ülkede vatandaşlık kazanabilmiş. Konferansa Ahmet Güvenç, konserde de giymeye devam edeceği Pink Floyd t-shirt’ü ile katılmıştı. Güvenç, “Gülpembe”yi bestelerken İnci Hanım’ın en sevdiği vazoyu yanlışlıkla kırdıklarını itiraf etti. Cahit Berkay konuşurken bir ara sergide de Barış Manço’nun eşyalarının sergilendiği vitrinlerin üzerinde duran siyah beyaz kedi sahneye çıktı. Sahnedeki koltuklarda oturan Barış Manço’nun çekirdek ailesi Lale Hanım, İnci Hanım, Batıkan ve Doğukan da dahil olmak üzere bazılarımız kedinin ilgi odağı olma girişimlerini görünce kıs kıs güldük. İlerleyen saatlerde başka kediler de görecektik. Zaten Barış Manço hayvanları da çok severdi ve onlara da şarkı yapardı. “Çilli horoz kedilerle sevişiyor mu?” gibi… Belki de onlar da anma yapmaya geldiler. Kim bilir? 😀
Barış Manço’nun müzik hayatını iyice irdeledikten sonra bir televizyoncu olarak Manço efsanesi işlendi. Barış Ağabey’in hem çocukluk arkadaşı, hem de TV macerasına beraber çıktığı arkadaşı Erkmen Sağlam’ın bir açıklaması ile şoke olduk. Manço, “Katip Arzuhalim” şarkısında “1535, 1635, 1735, 1835, 1935; 35 te benden koyun kardeşlerim… 1970’e geldik, bir uğursuzluk çöreklenmiş ki başımıza” dediği için o dönemin hükümeti kıl kapmış ve Barış Manço’yu er olarak askere göndermek için diplomasını yok etmişler. Fakat İnci Manço İlbay’ın da desteği ile diploma tekrar basılmış. Böylece yedek subay olarak askere gitme şansını elde etmiş efsanevi sanatçı… Ahmet Güvenç , “Adam Olacak Çocuk” programını yapacaklarını duyduğunda “Ne yani? ‘Mini mini bir kuş donmuştu’yu mu çalacağız?” diye tepki göstermiş. Fakat Barış Manço “Ne olur öyle düşünme, biz çocuklara büyük bir değer veriyoruz” diye öyle bir ders vermiş ki, Güvenç hala geleceğimiz olan çocuklarla ilgili işler yapmaya devam ediyormuş. Tabii ki “Adam Olacak Çocuk” programına katılan çocuklardan birisinin büyümüş hali de sahneye çıktı. Bu kişi, Demet Sağıroğlu’nun “Arnavut Kaldırımı” klibinden de tanıdığımız Batuhan Aydar’dı. Manço’nun antika koleksiyonuna zarar vermesin diye Moda’daki evine girmesi ilk başlarda yasakmış. Yazık çocuğa… Sergideki tablolardan birisi düşünce İzzet Öz, günah keçisi olarak Aydar’ı suçladı. Meğer başkası düşürmüş. 😛 Konferansta “7’den 77’ye” programında beraber çalıştığı Serpil Bey ve Barış Erkmen’den tutun da kapağında Barış Manço da yer aldığı için aldığım “Adam Olacak Çocuklara Klasik Müzik” CD’sinin sahibi piyanist Mine Mucur’un da aralarında bulunduğu kalabalık bir “Adam Olacak Çocuk” set ekibine kadar birçok efsanevi televizyoncu sahneye çıkınca televizyoncu olduğum dönemden arkadaşım olduğu için Emrah’a dönerek “Bak atalarımız bunlar” dedim. Adını yanlış duymadıysam eğer Cem Sayer’in hazırladığı ve farklı dillerde söylenen “Dönence”nin 2019 versiyonu çıkınca resmen tüylerim diken diken oldu. O sırada Batıkan’ın göz yaşlarını tutmaya çalıştığını fark ettim. Konferansta Cem Karaca da unutulmadı ve söyleşi onun bir şarkısı ile bitti. Bu yazımı yazdıktan sonra Oda TV sitesinin konferans görselinde kendimin de Cahit Berkay’dan Batuhan Aydar’a, Hüseyin Emre’den Erkmen Sağlam’a; Barış Manço çevresinden insanlarla aynı karede göründüğümü fark edince çok sevindim ve hemen web sitemin “Medyada TST” bölümünde paylaştım. Fotoğrafı oradan görebilirsiniz. Tabii ki Facebook’a da koydum. Bu yazımı kendi siteme koyarken de bu bilgiyi de eklemeye karar verdim. Bir de Emrah’ın etkinlik boyunca sürekli tersten “Dönence” şarkısını söylediğini de eklemeliyim. “Bembeyaz bir sabahın dışındayım, birçok insanla beraber” gibi… 😀
Biz konferansı dinlerken aşağıdan kalabalık sesi git gide artıyordu. Konser bedava olduğu için Emrah’a “Eyvah, millet sıraya girmiştir? Ne yapacağız?” diye sordum. Hem erken gelmiştik, hem de buna rağmen yer bulamazsak kötü olacaktı. Neyse ki yıllar evvel bir grubuyla bu salonda konser verdiği için benden daha iyi biliyordu orayı… Ben de burada Modern Talking’in vokalisti Thomas Anders’ın konserini izlemiştim ve izlenimlerimi paylaşmıştım hatırlarsanız. Konferansı izlediğimiz üst kattan da konser salonuna kapı bulunuyormuş meğer. Bu durumu başka bilenler de bekliyordu ama aşağıda izdiham vardı. Bazı insanların üzerinde “Bir Dünya ‘Barış’ı” rozetleri görünce “Tüh bunlardan göremedik” diye üzüldüm. Emrah da yangın merdivenlerinden giden kestirme yolu biliyordu. Oradan aşağı gidip rozetlerden bize getirdi. Aynı yangın merdivenden yolu kaybeden Gökhan Türkmen bizim beklediğimiz kata geldi yanlışlıkla… Saçlarını sarıya boyayan Türkmen ile göz göze geldik. Kalabalık olduğunu görünce geri döndü. Provalar bitmediği için kapılar zamanından daha geç açıldı. Seyirciler de alkışlarla protesto yaptı. Kapılara “güm güm güm” diye vuruldu. Kapılar açıldığında yer kapmak için yarış başladı. Biz önden 9. sırada yer bularak bu yarıştaki şanslı galiplerden birisi olmuştuk. Fakat konseri duvarlara yaslanıp ayakta izlemek zorunda olanlar kadar “Dışarıda dev ekranlardan da göstereceğiz” vaadiyle kapı dışarı edilenler de olmuştu. Tahmin etmiştim böyle bir izdiham olacağını… Biletler parayla satılsaydı da eminim kısa süre içerisinde tükenirdi. Çünkü Barış Manço çok seviliyor. Tıpkı cenazesindeki gibi metalcilerden türbanlılara birçok farklı çevreden seyirci gelmişti anma konserine…
Kurtalan Ekspres ve Egoist gruplarından tanıdığımız Eser Taşkıran yönetiminde 80 kişilik senfoni orkestrası ve korosu eşliğinde verildi konser. Düzenmeler de Taşkıran’ın kendisine aitti. Gerçekten de çok beğendim. 17 yıl evvel gittiğim anma konserinde star daha çok vardı ve “Senfonik” albümü de efsaneydi ama bu sefer öyle bir çaldılar ki, şu ana kadar verilmiş en kaliteli Barış Manço’ya saygı konseriydi diyebilirim. Klasik müzikle rock tarzının böyle harmanlanmış versiyonunu herhalde şu ana kadar bir tek Queen grubu bu şekilde gerçekleştirebilmiştir. Bazı bayan sanatçılar da konsere jazz ruhu verdiler. Konser, İzzet Öz’ün sunduğu belgesel ile açıldığında kendimi 2002 yılındaki “Yüreğimdeki Barış Şarkıları” konserinde gibi hissettim. O konserde de böyle bir belgesel gösterilmişti ve yine Barış Manço “Hoş geldiniz, hoş geldiniz” demişti. Belgeselde Barış Manço’nun Michael Jackson taklitçisi ile yaptığı röportajdan bir görüntü de gösterildi. Canlı performanslar ise Burak Kut, Gökhan Türkmen ve Özgün’ün beraber söyledikleri “Dönence” ile başladı. Burak Kut, performansı ile kendisinden sonraki kuşakları temsil eden hemcinslerine fark attı diyebilirim. Ses olarak hepsi iyi ama 90’ları çok sevdiğim için midir, bilemiyorum ama Burak Kut’ta daha fazla star ışığı gördüm ben… Daha önceden de Burak Kut’un konserini bir iki kez izlemiştim zaten. Bu konserlerden bir tanesi 26 Aralık 2007 tarihinde gerçekleşmişti. O akşam Doğan TV Center ailesi olarak 2008’e erken girmiştik. Daha doğrusu 2008 partisini erken kutlamıştık. Hey gidi günler hey… Ondan önceki seneki partiyi dün gibi hatırlıyordum ama o zamanlar pek fazla kişi tanımıyordum. Çünkü 25 Aralık 2006’da iş görüşmesiyle beraber D Spor’da işe başladığım ilk gündü o partinin yapıldığı akşam… James Brown o gün vefat etmişti ve partide “I Feel Good” da çalmıştı ve millet coşmuştu. Sanırım Burak Kut yine bir konser vermişti 2006’ya veda ettiğimiz günlerde… Ne yemeği, ne de servisi oturtabilmiştim. O yüzden “2007’ye Merhaba” partisi ile ilgili başka detay hatırlamıyorum. Günlüğümdeki ayrıntılardan birisi de partiden dolayı ortalığım karışık olmasıydı. Fakat “2008’e Merhaba” partisinde artık çevrem geniş olduğu için hiç sıkılmamıştım bu kez… Üstelik Burak Kut yine çalışanlara özel bir konser vermişti. Gerçekten harcanıyor bu adam… Sesi canlı olarak da çok güzel… Eskiden Tarkan’a rakipti ama o yıllarda “Komple”den ibaretti. İnşallah hak ettiği değeri geri alır. Eski şarkılarına pek yer vermemişti. Biraz bozulmuştum bu duruma… Yemekleri de epey karıştırmıştık. Dürüm, kokoreç, mısır, macun, pamuk şeker, kırmızı şarap, beyaz şarap indirmiştim mideye… Dağıtılan Noel Baba şapkaları, Noel Baba atkıları, Nil Karaibrahimgil süsleriyle hepimiz soytarı gibiydik ama güzel geçmişti gerçekten… Saçmalamaya hepimizin ihtiyacı varmış. 22:30 servisiyle çıkmıştım ama ertesi günü işe geç gitmeye karar vermiştim. Çünkü prodüktörü olduğum “Günaydın Spor” programının VTR’lerini ayarlayıp çıkmıştım. Aslında Burak Kut’u ilk olarak Blue Jean’in beni davet ettiği ama ismimi listeye yazdırmadıkları için giremediğim, sonrasında özür diledikleri Depeche Mode partisinde görmüştüm. 24 Temmuz 2017 tarihinde ise kendisiyle fotoğraf çektirme şansım olmuştu havalimanında… Taban kontuarını kontuar tahsisten kapattırıp ofise dönerken Burak Kut ile karşılaşmıştım. Yıllardır kendisini görmüyordum. “Burak Bey, bir selfie yapabilir miyiz?” diye sorunca “Tabii ki” diye kahkahalarla gülmüştü. Yanında eşi ve kızı da vardı. Instagram’a koyunca yer yerinden oynamıştı. Facebook’ta o kadar ses getirmemişti. Zaten artık Instagram daha popüler valla… Neyse, Burak Kut hatıralarına son verip Barış Manço konserine dönelim.
Sonrasında Barış Manço’nun DJ’lik yapan oğlu Doğukan Manço sahneye çıkıp “2023”e remix yaptı. Şiirli ve enstrümental olarak bildiğimiz bu müzik Manço’nun “Lady Of The Seventh Sky” şarkısında İngilizce sözlü olarak kullanılmıştı. Ben Doğukan’ın yerinde olsaydım “Lady Of The Seventh Sky”dan da bazı bölümler kullanırdım. Nasıl aklına gelmedi acaba? “2023”ün düzenlemesi “Lady Of The Seventh Sky”dan çok daha dokunaklı. Barış Manço’nun sesi ve o düzenleme bir araya gelseydi süper bir şeyler çıkabilirdi. Ama remix’i beğendim. İnşallah single olarak çıkar. Sonrasında Elif Çağlar “Eğri Eğri Doğru Doğru” ile caz rüzgarları estirdi. Diğer bayanlar da tabii ki bu ruha devam ettiler. Benim için konserin doruk noktası ise yollarına “24 Ayar” adı ile devam eden Egoist grubunun sahneye çıkması oldu. Eser Taşkıran önce konuşma yaptı ama gözyaşlarına boğulduğu için demecini bitiremedi. Ablası Meltem Taşkıran’ın vokalistliğini yaptığı grup çıkınca işte dünyalar benim oldu. Çünkü 90’lar müziğini ve Türkçe Rock çok sevdiğim için Egoist grubunun bir konserini ortaokuldan beri hep izlemek istemişimdir ama nasip olmamıştı. Kısmet 2019’aymış. Gerçekten bayılıyorum Meltem Taşkıran’ın sesine… Yurt dışında kazandığı ödülleri bile var zaten. Taşkıran, “Bal Sultan”ı söylerken çocuk gelinler probleminin hala çözülemediğini, hatta tecavüz ve cinayetlerle daha vahşi bir hale getirildiğini fark edip hem hüzünlendim, hem de sinirlendim. Sezen Aksu’nun “Ünzile”si, Barış Manço’nun “Bal Sultan”ı hala kanayan bir sosyal yarayı ifade ediyor. Ne acı…
“2 kol düğmesiyle ilgili dünya üzerinde yapılan tek şarkı” anonsu ile Duygu Soylu sahneye çıktı ve tahmin edeceğiniz üzere “Kol Düğmeleri”ni harika bir şekilde söyledi. Daha sonra rahmetli Asım Can Gündüz’ün oğlu Evrencan Gündüz ve sırf bu konserde daha iyi söylemek için ses tellerinden ameliyat olan Müjde Kızılkan, Türkiye’nin en iyi düetlerinden birisi olan “Alla Beni Pulla Beni”yi söylediler. Geçtiğimiz aylarda “Miras” albümünde de bu şarkıyı coverlayıp klip bile çekmişlerdi hatırlarsanız… 24 Ayar grubu gerçekten performansları ile müzisyen geçinen bazı sahte sanatçılara “ayar” verdiler diyebilirim. Ardından Barış Manço vefat ettiğinde henüz doğumlarına yıllar olan çocuklar sahneye çıkıp “Ayı” ve “Arkadaşım Eşşek” şarkılarını hem söylediler, hem de dans ettiler. Bu da kaç nesle hitap eden Manço’nun hala yeni nesillere ulaşabildiğinin kanıtı oldu. Bence Soner Arıca daha önceden açıklandığı gibi bu konsere çıkmalıydı ve coverladığı “Arkadaşım Eşşek”i söylemeliydi. Belki de bu şarkıyı o söyleyecekti çocuklarla… İnşallah katılamamasının önemli bir gerekçesi vardır. Yoksa söz verdiği için ayıp etmiş olur. Çok da severim kendisini. O çıkacak diye sevinmiştim ama olmadı. Neyse, sonra bir adam çıktı ve “Günaydın Çocuklar”ı çocuklarla beraber söyledi. Bu şarkı hala ders verici niteliğinde bir parça… Üstelik yazıldığı dönemde bu kadar savaş olduğunu sanmıyorum. Çatışmaların artması ne kadar kötü… Manço gerçekten geleceği görüp uyarı yapmış adeta… Tıpkı Michael Jackson’ın şarkılarında yaptığı gibi… İkisi de çocuklara, barışa ve çevreye duyarlı şarkılar yapmıştı. Onlara önem vermişti. İkisi de çocuk ruhluydu. Disneyland deyince aklıma yabancılardan MJ, Türklerden Manço geliyor zaten nedense… Nur içinde yatsınlar.
Zaten konser boyunca sanatçılara eşlik eden “Ladies and Gentlemen” vokal grubu “Nane Limon Kabuğu”nu söyledi. Soloya çıkan kilolu grup elemanı heyecandan şarkı bittiği halde şarkıya devam edip “Hatta” diye kalakaldı. Ne zaman Taksim Meydanı’nda çekilen “Müsaadenizle Çocuklar” klibini izlesem bu ekibi canlı olarak bu şarkıyı izlerken görmek isterdim. Fakat maalesef bu hayalim tamamen gerçek olmayacak; çünkü klipteki Barış Manço, Gökhan Semiz, Bahadır Akkuzu ve Ajlan Büyükburç aramızda değiller. Fakat yarı yarıya da olsa bir nebze olsun bu rüya beraberliğin bir kısmına şahit oldum. Grup Vitamin’in yaşayan elemanları Tolga Sünter, Emrah Anul, Selçuk Aksoy ile bu şarkıda Manço’ya eşlik eden Mine Çağlıyan ve Burak Kut’u yine Taksim’de bu şarkıyı söylerlerken izleyebildim. Heyecandan Instagram’a girip canlı yayına geçtim. Instagram’da canlı yayın yapan herkes bilir. Canlı yayınınıza birileri girdiğinde “Şuna el salla, buna el salla” diye bildirimler çıkar. Sanatçılar “El salla, el salla” dedikçe Instagram ekranında da sanki şarkıya eşlik edermiş gibi “El Salla, El Salla” diye yazıyordu. Benim için enteresan oldu. Yalnız Burak Kut’un ortaya geçebilmek için Tolga Sünter ile çifte telli yapmaya çalışması ama karşılık alamaması komik bir ayrıntıydı. Herkes solo söylerken Grup Vitamin’in sadece “Müsaadenizle Çocuklar” için sahneye gelmesi onları ilk kez sahnede izleme şansı elde eden benim gibiler için hayal kırıklığı oldu. Aslında onlara uygun bir Barış Manço şarkısı da bulunabilirdi. Örneğin “Sultan Süleyman” ya da “S.O.S. Aman Hocam” tam da Vitamin grubuna uygun matrak şarkılar… Neyse, erkekler sahneden ayrılırken daha önceden sitemize röportaj da veren Ajlan – Mine grubunun yarısı Mine Çağlıyan “Unutamadım”ı söyledi. “Keşke Ajlan da yaşasaydı ve ona eşlik etseydi” diye düşündüm. Sadece Barış Manço’yu değil, Ajlan Büyükburç gibi diğer sevdiğimiz sanatçıları da unutamadım. Ne olur anlayın beni… Mine’den sonra Özgün Uğurlu tekrar sahneye dönüp “Hal Hal”ı söyledi. Emrah’a dönüp “Keşke Nazan Şoray da gelip bu şarkıyı söyleseydi” dedim.
Burak Kut “Sarı Çizmeli Mehmet Ağa”yı söyledikten sonra beklenen an gelmişti ve Cahit Berkay önderliğinde efsanevi Moğollar grubu sahneye çıkıp “Dağlar Dağlar”ı yorumladı. Hep grubu canlı izlemek istemişimdir zaten… Vokalde Cem Karaca’nın oğlu Emrah Karaca vardı. Seyirci o kadar çok memnun oldu ki “Bir daha, bir daha” diye salonu inletti. Bunun üzerine Kurtalan Ekspres üyesi Ahmet Güvenç de onlara katıldı ve sıradaki parçaları “Uzun İnce Bir Yoldayım” oldu. Moğollar sahneyi terk edip tamamen Kurtalan Ekspres’e devretti. Bahadır Akkuzu grubun vokalistiyken bir konserlerini izlemiştim. Ama bu kez vokalistleri Tolga Akyurt’tu. “Gülpembe”, şarkıyı besteleyen ve çalan Kurtalan Ekspres’ten başka hangi gruba yakışabilirdi ki zaten? Konserin zirve anı ise tabii ki şarkının gitar ve klavye solosunun olduğu bölümdü. Resmen kendimizden geçtik. Uyuşturucu almış gibiydik. Yanlış anlamayın, hiç kullanmadım. Benimkisi sadece benzetme. 😀 “Colors” albümünde “Dometes Biber Patlıcan”ı coverlayan Karsu sahneye çıktığında ise şaşırdık kaldık. Onca efsane sahneye çıktığı halde Moğollar’dan sonra seyirciden en çok alkış ve tezahüratı alan isim Karsu oldu. “Arkadaşlarını mı topladı, nedir?” diye dalga geçtik ama öyle bir şey yapması mümkün değil tabii ki… Karsu, tahmin ettiğiniz gibi “Domates Biber Patlıcan”ı söyledi tabii ki de… Belki de rekor kıran zamlardan sonra halk; domates, biber, patlıcana hasret kaldığı için bu kadar rağbet gösterdi. Kim bilir? Manço’yu idolü olarak gören Gökhan Türkmen ise “Gibi Gibi” parçasını seçmişti söylemek için… Ve sizce finale hangi şarkı yakışırdı? Tabii ki de Japonya Cumhurbaşkanını bile kendinden geçirten “Kara Sevda”… Şarkıyı ise Türkiye’nin en önemli divalarından Ayşegül Aldinç sahiplendi tabii ki de… Ne de olsa Manço bu şarkıyı kendisine vermişti. Aldinç sahneye çıktığında bu kez Facebook’ta canlı yayına geçtim. “Anahtar”ı da biri söyler diye umdum ama olmadı…
Dönerken yol bize çok uzun geldi. Halbuki giderken konseri izleyecek olmanın heyecanıyla bir çırpıda yürümüştük yolu. Genelde de öyle olmaz mı zaten? Konsere gitmek için sabırsızlanırsınız ama bitmesini hiç istemezsiniz fakat biraz da yorgunluğun verdiği etkiyle dönüş yolunu yürümeye üşenirsiniz. Burger King’de biraz soluklandık. Gece eve dönüp uyuduğumda konserin de etkisiyle sanırım, Barış Manço’yu da kapsayan enteresan bir rüya gördüm. Rüyamda tıpkı korku filmlerindeki gibi tüm dünyayı bir zombie virüsü sarmış. “The Walking Dead”deki gibi bir avuç insan normal kalmış. Birisi de bendim. Zombie’lerden tekne ile kaçtık. Onlardan arınmış ada gibi bir yere geldik. Gururla söylüyorum ki gerçek hayatta 2 hafta evvel Mustafa Kemal Atatürk ile akrabalığımız olduğunu öğrenmiştim. Selanik göçmeni olan anneannemin babaaannesinin Zübeyde Hanım ile akrabalığı varmış. Hem de aynı zamanda komşusuymuş. İlk kez “Sadece Müzik” sitesinde bunu kamuoyuna açıklıyorum. Tabii ki anlayacağınız üzere 2 haftadır hiç aklımdan çıkmıyor bu… Zaten hep Ulu Önderimiz ile akrabalığımın olmasını ummuştum Selanik bağlantımızdan dolayı… Hayallerim gerçek oldu. Neyse, rüyama dönelim. Biraz da edindiğim bu bilginin etkisiyle Atatürk de bu rüyaya girdi. Aslında kendisi meğer gömülmemiş. Dolmabahçe Sarayı’nda mumyalanmış olarak o fotoğraflardaki gibi yatıyormuş. O şekilde sergileniyormuş. Ayakları sargı bezlerine bağlanmıştı. Barış Manço’yu diriltip zombielerin elinden bir tek Atatürk kurtarabilirmiş. O yüzden Atatürk’ü canlandırmışız. Dirilip yatağından kalkmış ve Barış Manço’yu kurtarmış. Kıyamet de gelmek üzereymiş. Ama kurtulma şansımız Atatürk ve Manço’nun aramıza katılmasıyla artmıştı. İşte benim rüyalarım da böyle saçma sapan oluyor…
Yazımda Barış Manço’nun yanı sıra Gökhan Semiz, Cem Karaca, Ajlan Büyükburç, Mustafa Kemal Atatürk, Bahadır Akkuzu ve Michael Jackson’dan bahsettim. Yazımı onların yanı sıra geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz ünlü şarkıcı Hakan Yeşilyurt, aslında 4 ay önce vefat eden ama benim ancak Facebook’ta doğum gününü kutlamak üzere profiline girdiğimde arkadaşlarının etiketlediği gönderilerden hayatını kaybettiğini daha yeni öğrendiğim televizyon sektöründen arkadaşım Ercan Akbıyık, ünlü oyuncu Erdoğan Sıcak, halk ozanı Ozan Ârif, taverna müziğinin usta ismi Metin Kaya, “Skyfall” filminden tanıdığımız İngiliz aktör Albert Finney, beyzbol oyuncusu Frank Robinson, ünlü oyuncu Steve ‘Bean’ Levy, “Yalan Rüzgarı” dizisinden tanıdığımız Kristoff St. John, bir zamanlar korku filmlerinin aranan ismi olan Julie Adams ve 4 Ağustos 1992 tarihinde Dikili’de beraber fotoğraf çektirdiğim usta oyuncu Yalçın Menteş’e adıyorum. O fotoğrafın hikayesi de şöyledir. O yıllarda jazz gruplarında çalan dayımın (ki hala zaman zaman sahne alıyor) dayımın, üyeleri arasında Sezen Aksu başta olmak üzere birçok sanatçının ses teknisyeni olarak sonradan isim yapan Ender Akay’ın da bulunduğu grubunun tiyatro ile karışık konseri vardı. Yani kısacası bu etkinliğe müzikal da diyebiliriz. Biz de Dikili’ye hem dayımı görmek için, hem de bu konseri izlemek için gitmiştik. Yalçın Menteş ise dayımlardan sonra sahneye çıkıp stand-up yapmıştı. Fatih Kısaparmak’la konser bile vermişti. O gün onu çok görmüştük. Biz gezerken o da geziyordu. Çarşıda onu yeniden gördüğümüzde birlikte fotoğraf çektirme ricamızı kırmamıştı. Ayrıca aynı otelde, yani Hotel Hatay’da kalıyorduk. Nur içinde yatsın…
NOT: 18.02.2019 tarihinde yazdığım bu yazı ilk olarak 19.02.2019 tarihinde http://www.sadecemuzik.net/Konser-Hikayeleri/bir-duenya-bar-s-boeyle-ilan-edildi.html adresinde yayınlanmıştır.