Bugün 4 Ekim, yani Dünya Hayvan Hakları Günü… Bu önemli gün umarım hayvan haklarının en çok harcandığı ülkelerden birisi olan Türkiye’de yeni bir başlangıca vesile olur. Gerçi yıllardır ümitsiz bir vaka yaşıyoruz ama yine de içimden geçenleri yazmak istedim. Öncelikle 3 yıl evvel sosyal medya için bugüne özel yaptığım bir kolajı sizlerle paylaşmak istiyorum…
Kolajda çeşitli hayvanlarla; yani papağan, muhabbet kuşu, ördek, kedi, balık ve köpeklerle çektirdiğim fotoğrafları bir araya getirmiştim ve her yıl anılarımda çıktığı için yine anı olarak aynı fotoğrafı her yıl paylaşmaya devam ediyorum. Web sitemde de durum değişmeyecek. Çünkü bilenler bilir. Özel bir gün ile ilgili bir yazı yazdıysam her yıl tekrar benzer şeyler yazmak yerine web sitemin kapak konusu yapıyorum. Yani yine güncel oluyor. Gerçi bu kapaklar web sitemin normal versiyonunda görünüyorlar. Yani mobil versiyonunda gözükmüyorlar ama cep telefonunuzdan da desktop versiyonuna ulaşıp bakabiliyorsunuz. Kolajdaki köpeklerden birisi Didim’de sahilde rastladığım bir köpekti. Diğeri Dünya Ticaret Merkezi / İstanbul Fuar Merkezi’nde gerçekleşen Pet Fuarında sergilenen köpeklerden birisiydi. Kaplan desenli kedi ve papağan da öyle… Ortadaki yavru kedi de bir ormanın ortasındaki lokantanın bahçesinde rastladığım bir sokak kedisiydi. Balık Viyana’daki akvaryum müzesinde çektirdiğim bir poz sırasında arkamdan geçiyordu. Hatta Viyana’daki aquapark ve hayvanat bahçesindeki çektiğim ve çektirdiğim görüntüleri klip de yapmıştım. Lafı açılmışken onu da paylaşayım.
Fakat kolajdaki muhabbet kuşları, ördek ve beyaz kedi bana aitti. Pamuk Prenses hala duruyor tabii ki. Küçük resim olarak seçtiğim ve dün çektiğim selfie’de ise diğer kedim Cimcime Fıstık var. Cimcime Fıstık’ın kolajda olmamasının nedeni o günlerde onu dışarıdan besliyor olmamızdı. Evet, Cimcime Fıstık bir sokak kedisiydi. Keşke herkes bizim gibi bir adet sokak hayvanını sahiplense… Böylece onlar da sıcak bir yuva bulmuş olurlardı kendilerine… Cimcime Fıstık’ın henüz bir sayfası yok ama olacak. Van kedisi olan Pamuk Prenses’in ise var. #PamukPrenses linkinden ulaşabilirsiniz. Muhabbet kuşlarımla ilgili bilgiler ise #Fıstık, #MuhabbetKuşuYavruları ve #Güney konularında… Fakat sadece muhabbet kuşu ve kedi bakmadım. Kanarya, balık, başka kuş türleri, kısa bir dönem de olsa köpek ve kolajdaki ördek olan Cingöz’e de baktım. Onlarla ilgili bilgilere de küçükken yazdığım #EskidenBaktığımHayvanlar konusundan ulaşabilirsiniz. Ama tabii ki yazıyı küçükken yazdığım için o sayfadaki kolajda yer alan bazı hayvanlardan bahsetmemiştim. Dilerseniz o kolajı hatırlayalım…
Cingöz adındaki ördeğimiz, Minik adındaki serçemiz ve Benek adındaki köpeğimiz Saroz’daki yazlığımızda sahiplendiğimiz hayvanlarımızdı. Gerçi hala sokak köpeklerini, kedilerini ve kuşlarını besliyoruz ama onların yeri ayrıydı. Çünkü isim bile vermiştik ve evimize almıştık. Minik 1997 yılında yuvadan düşen bir serçeydi. Elimizden gelen her şeyi yapmıştık ama ana kucağı aradığı için o minik bedeni yaşama tutunamamıştı. İstanbul’da evde köpek bakamayacağımız için Benek’i 2002 yılında bir çiftliğe verip sahiplendirmiştik. Cingöz’ü de 2012’de göleti olan bir yere bağışlamıştık. Onu da İstanbul’a götüremezdik çünkü. Bazı hayvanları doğal yaşam alanından koparamazsınız bahçeli müstakil bir eviniz olmadığı müddetçe… Şaşkın da yuvadan düşen bir serçeydi. Onu da koşu yolumuzda bulmuştum ama onun da kaderi Minik gibi olmuştu. Kaçık, ablamın 2000 yılında bana hediye olarak aldığı beta türünde bir balıktı. Onu da Fıstık adındaki muhabbet kuşumuz çok kıskandığı için pet shop’a geri vermiştik. Ama yine de çok üzülmüştüm. Çünkü ne zaman kuş yemi almak için pet shop’a gitsem beni gördüğü zaman tıpkı sabah uyanınca odamda yaptığı gibi heyecanlanıp çırpınıyordu ve mamasının olduğu tarafa bakıyordu. Bir de balıklar için 2 saniyelik hafızası olduğunu söylerler. Bu yüzden doğru bulmuyorum bu tezi… Niye diğer balıklar ben pet shop’a girince duyarsız kalıyorlardı da, sadece o “Beni al” der gibi bakıyordu, öyle değil mi? Eğer onu vermeseydik Fıstık intihar girişimlerine devam ediyor olacaktı. Fıstık’ı kaybetmek istememiştik. Normalde bakılamayan hayvanların sokağa bırakılmasına karşıyız. Biz de asla öyle bir şey yapmadık. Hep sahiplendirdik. Bu kolajda olmayan başka hayvanları da sahiplendirdik. Sokakta yaşamaları bir şeyi değiştirmedi. Fakat 2010 yılında bir İran uçağının içinden bulduğumuz dağ bülbülü cinsindeki kuşun durumu farklıydı. Büyük ihtimalle uçaklarda kuş taşımak yasak olduğu için yolculardan birisi gizlice sokmuştu ve sonra kaçırmıştı. Kaçak yolcu olduğu için adına arkadaşlarla “Kaçak” koymuştuk. Kafası yaralanmıştı. Ben de o sırada hayvan bakmıyordum. Fıstık’ın yolculuk kafesine koyup beslemeyi düşünmüştüm. Kafasına pomat sürüp pansuman yapmıştık. Fakat hiç mama yemiyor, su içmiyordu. Sürekli kafesin içinden çıkmaya çalışıyordu. Kuşlardan iyi anlayan amcam “O kuşu sal, yoksa ölecek” demişti. Ben de salmıştım. Ağaç dalına konduğu zaman nasıl da rahatlamıştı? Bir görseniz… Belki de hala bizim bahçede yaşıyordur. Kim bilir? Hatta onunla ilgili de “Speechless” adında bir klip yapmıştım…
Kısacası hayvan hakları deyince çok hassas bir konuyu duyduğunuzu anlamanız gerekiyor. Eve alışkın bir hayvanı el bebek gül bebek büyüttükten sonra gidip de Gökçeada’ya salıp bırakamazsınız. Psikolojisi bozulur. Aynı zamanda kendi doğal yaşam alanında yaşaması gereken hayvanları da eve kapatamazsınız. Mesela evde muhabbet kuşu, kanarya, papağan besleyebilirsiniz ama saka, serçe, güvercin, kumru, florya türü kuşlar dışarıda yaşamalı. Kedileri hariç tutuyorum. Sokak kedisi bile olsa bir kediyi sahiplenip evde bakabilirsiniz. Bazı köpek türleri gibi değiller. Hepsi evcil olmaya yatkınlar… Mesela Cimcime Fıstık resmen ev kedisi olmak için yaratılmış. Sokak kedisiyken bile apartmanın içine kaçak olarak girip kaloriferin üzerinde uyurdu. Sıcağı çok severler. O yüzden karda, kışta hasta olurlar. Ama bazı insanlar “Kürkleri var” deyip normal yaşam alanı diye geçiştirirler. O zaman senin de üzerinde montun var. Sen de sokakta yaşa!
Hayvanseverlerin çelişkiye düştüğü bir şey daha var. Kimi cins hayvana düşkündür. Petshop’lardan alırlar. Kimi ise “Hayvan barınaklarından alın, pet shop’lardan almayın” diye iddia ederler. Bizde hep cins kedi, hem de sokak kedisi var. O yüzden bu ayrımcılığı yapanların gerçek hayvansever olduklarını düşünmüyorum. Çünkü sokak hayvanlarına duyarlıysan ama cins hayvanlara karşıysan yine tam bir hayvansever değilsindir. Çünkü cins olan kedi ve köpekler de birer canlıdır. Vitrinden “Beni sahiplen, lütfen beni al” dermiş gibi bakarlar. Onlar da sevgiye muhtaçlar. Aslında hayvanları bir kıyafetmiş gibi camekanın arkasına koymak da doğru değil… Bir ara Kadıköy’de hayvanları vitrine koymak yasaklanmıştı. Çiftliklerden alınabiliyordu. Her yerde bu uygulamanın kabul görmesi lazım… Ama mesela British Shorthair, İran veya hayvanların ağrı çektiklerini duyduğumdan beri üretilmesini sakıncalı bulduğum Scottish Fold cinsinde bir kediniz varsa ama sokak kedilerine tekme atıyorsanız, onları hor görüyorsanız yine bir hayvansever sayılmazsınız. Gerçek hayvanseverlik ince bir çizgidedir. Sosyal medyada cins kedi videosu paylaşmaya karşı olanı bile duydum. Sadece tekir kedilerin komik videolarını paylaşıyorsanız ayrımcılık yapıyorsunuz demektir. Kedilerden örnek gösterdim ama aynı durum köpek ve diğer hayvanlar da için geçerli…
Şimdi gelelim daha ciddi durumlara… Hayvan haklarına ülkemizde daha çok önem verilmesi gerekiyor ve yasaların fazlalaştırması gerekiyor. Maalesef ki ülkemizde insanlara bile rahat kötülük yapılabiliyorken, yasada açıklar bulunabiliyorken, aflardan yararlanabiliyorken hayvanları kim düşünüyor? Hiç kimse… Gerçekten azınlıktayız. Change.org sitesindeki kampanyalar bile işe yarayamayabiliyor bazen… Her gün haberlerde hayvanlara şiddet kullanan, onlara zehir veren, su kaplarını deviren, evlerini yıkan, mama kaplarını apartmanın önüne koydurtmayan, hatta öldürüp tecavüz eden sapık ve ruh hastası şerefsizlerin eylemlerini öğreniyoruz. Gerçekten nasıl kıyabiliyorlar o canlara? Çok üzülüyorum. Her geçen gün de artıyor. Nasıl olsa caydırıcı bir ceza almıyorlar. Belki de hep bu sapkınlıklar vardı ama o yıllarda sosyal medya olmadığı için dikkat çekmiyordu. İşte o yüzden sadece 4 Ekim’de değil, her gün duyarlı olmalıyız ve hayvanların da bizler gibi yaşama şansı olduğunu kabul etmeliyiz. Sadece evcil hayvanlar için de konuşmuyorum. Vahşi hayvanlar da bunun içinde… Onlar da avlanıyorlar ve nesilleri tükenen veya tükenmekte olan birçok tür var. Viyana’da içi doldurulmuş hayvan müzesi vardı. Orayı da gezmiştim ve bir çoğunun da nesli tükenmişti ya da tükenmek üzereydi. Kuşlardan tutun memeli hayvanlara kadar… Gerçekten içim parçalanmıştı. Geçtiğimiz günlerde YouTube’da bir video izlemiştim. Bir kuşun sesini 80’li yıllarda kaydetmişler. “Artık bu güzel sesi duyamayacaksınız, çünkü nesli yıllar önce tükendi” demişler. İçime dert olmuştu. Hele hele başta kafasına vurularak öldürülen foklar olmak üzere Michael Jackson’ın “Earth Song” klibinde gördüğüm görüntüler beni bir MJ Fan olarak daha duyarlı yapmıştı. Kürkleri için öldürülen hayvanlara da çok üzülüyorum. Yıllar evvel bir video izlemiştim. Jennifer Lopez’in kürkleriyle yürürken çekilen videolarının arasına kürklerin nasıl çıkartıldığı görüntüleri serpiştirmişlerdi. O videoyu da koymayı düşündüm yazıma ama vazgeçtim sonra tekrar izlememek için. Fakat eğer kürk giyiyorsanız mutlaka izlemelisiniz. Kesinlikle vazgeçeceksiniz izledikten sonra…
Son olarak yazımı yine hayatını yakın dönemde kaybeden insanlara adıyorum. Endonezya’daki depremden az kalsın bizi de vuracak olan kasırganın yerle bir ettiği ülkelerdeki insanlara kadar… Bazı hayvanseverler “Ben insanları sevmem. Hayvanları daha çok severim” derler ama buna katılmıyorum. Çünkü nasıl hayvan sevmeyen insan da sevmez? İnsan sevmeyenlerin de hayvanları gerçek anlamda sevmeyeceğini düşünüyorum. O yüzden yazımı sadece hayvanlara değil; ünlü oyuncu Ulvi Doğan; Türk yönetmen, yapımcı ve senarist Aram Gülyüz; Türk basketbol oyuncusu, yorumcusu ve köşe yazarı İsmet Badem; Amerikalı sinema ve televizyon oyuncusu Burt Reynolds; aynı yerde çalıştığım adaşım iş arkadaşımız Turgay Kılıç; birçok dalda sanatçı olan Ferdi Merter Fosforoğlu ile Kemal İnci; bir kuzenimin de arkadaşı olan oyuncu Mehmet Uslu; Grammy adayı sanatçı Marty Balin; Ermeni asıllı Fransız şarkıcı, söz yazarı, oyuncu ve diplomat Charles Aznavour; ünlü aktörler Frank Parker ile Bill Daily; Sons of Anarchy oyuncusu Paul John Vasquez; Amerikalı hip hop şarkıcısı Mac Miller adıyla bilinen Malcolm James McCormick; ABD Senatörü John McCain; Avrupa Yakası dizisinden tanıdığımız Yıldırım Öcek; Broadway efsanesi Neil Simon’a adamak istiyorum. Evet, hemen hemen her yazımı yakın dönemde kaybettiğimiz kişilere adıyorum. Hatta o yüzden bu yazıyı diğer özel gün örneklerinde olduğu gibi ilerleyen yıllarda kapak konusu olarak gördüğünüzde çoktan kendileri göçüp gitmiş olacak. Belki yeni yazı sananlar “Ama onlar zaten vefat etmemiş miydi?” diye düşünecekler. Fakat buna rağmen gözümden kaçanlar olabiliyor. O yüzden unuttuğum ünlüler varsa hayranlarından özür diliyorum. Örneğin “Glee” dizisini çok sevdiğim halde Puck’ı canlandıran Mark Salling’in bu sene intihar edip hayata gözlerini yumduğunu geçen hafta diziyle ilgili bir araştırma yaparken fark ettim. Ama ben kendisini tıpkı rol arkadaşı Cory Monteith gibi illuminati tarafından öldürüldüğünü düşünüyorum. Çünkü Michael Jackson ve diğer sanatçılar gibi aynı senaryo… Önce imaj zedeleme çalışması ve sonra bir otelde ya da evde; ya over doz ya da intihar süslemesi ile yalnız ve şüpheli bir ölüm… 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü tekrar kutlu olsun… Gelecek yazımda görüşmek üzere…