Tüm Sadece Müzik ziyaretçilerine yeniden merhaba;
Müziği yoğun bir şekilde takip eden birisi olduğum halde ve son dönemde birçok CD almama rağmen aldığım materyallerin çoğunun nostaljik albüm olduklarını fark ettim. Ya arşivimin eksiklikleriydi ya da eksik olmasa da almamın nedeni zaten bende kaseti olan albümleri CD olarak tekrar arşive katmak istememdi. Ama son günlerde 2016 model 3 albüm de almayı ihmal etmedim. E, belirli bir konseptte olmadığı sürece eski albümlerin kritiğini yapmak çok saçma olacağı için sadece bu 3 albümden bahsetmek istiyorum. Ki zaten bunların 2’si eski şarkılardan oluşan best of, bir diğerinde de birkaç cover var. Gerçekten müzik sektörü kan ağlıyor adeta… Elle tutulur çalışma çok az çıkıyor. O yüzden bu 3 tavsiyemi değerlendirirseniz mutlu olursunuz. 😉
Neyse, bu albümlerden ilki Emel Müftüoğlu’nun “Emel… İle Yeniden” albümü… Emel Müftüğlu, Erdal Çelik ile tıpkı Oya Bora, İzel Ercan, Eda Metin Özülkü ya da Ajlan Mine gibi ikiliyken çok küçüktüm ve Gülhane Parkı’nda bir konserlerini izlemiştik ailecek… Yanılmıyorsam 80’li yılların sonlarıydı ve büyük ihtimalle hayatımda canlı olarak gördüğüm ilk konser buydu. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. O yüzden konserin sonuna kadar kalamamıştık. Emel Erdal ikilisi yağmurla dalga geçemeden edememişlerdi. Neyse, bundan 2 hafta evvel rüyamda Emel Müftüğlu’nu gördüğümde bu konser anımdan kendisine bahsetmiştim ve kaderin bir cilvesi olsa gerek bu rüyayı gördüğüm aynı gün gerçek hayatta da Emel Müftüoğlu ile karşılaşmıştım ama konserine gittiğim ilk şarkıcının kendisi olduğunu gerçek hayatta söylemeyi unutmuştum. Fakat rüyamdan bahsetmiştim. Eğer bu rüyanın içeriğini merak ediyorsanız Thomas Anders (Modern Talking) Konseri kritiği yaptığım son yazımı okumalısınız. Neyse, “Hovarda 2016” klibini gördüğümde çok heyecanlanmıştım. Emel Müftüoğlu’nun besf of yapmış olması benim gibi bir 90’lar Türkçe Popsever için büyük bir gelişmeydi. Üstelik Deniz Arcak başta olmak üzere orijinal “Hovarda” klibindeki kadroyu tekrar bir araya getirmesi de bana çok ilginç gelmişti. O yüzden albümü alacaklar listeme eklemiştim ama yoğunluktan dolayı yeni alabildim. Bu “Greatest Hits” albümünde en büyük Emel hitleri bir araya getirilmiş. Albümdeki şarkıların yarısı dostu Sezen Aksu tarafından yazılmış. Eee, Türkçe Pop Müziği’nin Kraliçesi beste yapar da hit olmaz mı? Eğer bu şarkılar (Yani “Hovarda”, “Hoşgeldin Hüzün”, “Bilsem”, “Gönülden Gönüle”, “Bir Ümit Doğmaz mı?”) alınmasaydı albümde büyük eksiklik olacaktı. Albümde 2 tane de Harun Kolçak bestesi bulunuyor: “Deli Et Beni” ve “Korkuyorum”… Tabii ki Emel Müftüoğlu denince akla gelen ilk şarkı olan Şehrazat bestesi “Faka Bastın” da var albümde… Bir başka hit makinası Nazan Öncel de “Bana Özel” ile bu all-star kadroda yer almış. Tabii ki albümde yer almamış başka Emel Müftüoğlu klasikleri de var ama bence albümdeki en büyük eksiklik “Şimdi İstanbul’da Olmak Vardı”… Tamam, belki bu şarkıyı daha önce Melike Demirağ da söylemiş olabilir ama ona bakarsanız albümde yer alan Fecri Ebcioğlu tarafından yazılan ve birçok sanatçı tarafından söylenen “Karlar Düşer” de daha çok Akrep Nalan ile özdeşleşmiş bir şarkıdır. Tabii ki “Karlar Düşer”in Emel versiyonunun bilinirliği de fazla ama “Şimdi İstanbul’da Olmak Vardı”yı Emel Müftüoğlu o kadar güzel söylemişti ki bence Melike Demirağ versiyonunu unutturup kendi malı yapmıştı şarkıyı… Belki de bu nedenden ötürü izin çıkmamıştır. Kim bilir? Kısacası şarkıların yeni versiyonları çok güzel olmuş, koleksiyonlerler mutlaka arşivlerine katmalı ama tabii ki orijinal versiyonlarını tercih ederim…
İkinci tavsiye edeceğim albüm Erol Evgin’in “Altın Düetler”i… Albümden bizim sitedeki yazı sayesinde haberdar olmuştum. Evgin, Türkiye’nin en güçlü bayan vokalleri arasında yer alan Hande Yener, Sıla, Emel Sayın, Sezen Aksu, Candan Erçetin, Aşkın Nur Yengi, Nükhet Duru, Zuhal Olcay, Şevval Sam ve Göksel ile eski şarkılarını tekrar seslendirmiş. Albümü şarkıların asıl mimarları Çiğdem Talu, Melih Kibar, Atilla Özdemiroğlu, Esin Engin ve Uzay Heparı’ya ithaf etmiş. İddialı kadın şarkıcılar tabii ki şarkıları söylerken tüm hünerlerini sergilemişler ama çoğu yine de Erol Evgin’in sakin ve kendinden emin vokalinin yanında adeta ezilmişler, sanki Evgin’in geri vokali gibi olmuşlar; ki hepsi de kendi alanlarında çok başarılılar. Fakat bu şarkılar Erol Evgin’in tarzı olduğu için sanki biraz sahiplenememişler. Buna Melih Kibar’ın albümünde Hababam Sınıfı filmi nedeniyle hala “Sen olmasan Mahmut, ah bu çile çekilmez” diye eşlik ettiğim “Sevdan Olmasa”yı harika bir şekilde söyleyen Candan Erçetin (bu kez Hande Yener eşlik etmiş şarkıya) ve fanatiği olduğum Sezen Aksu da dahil… Tabii ki şarkılara kendi kimliğini koyan ve Erol Evgin’in gölgesinde kalmayan birkaç isim var. Bunların başında “Bir de Bana Sor”u söyleyen Nükhet Duru bulunuyor. O yumuşak ve hep genç kalan Nükhet Duru vokali Erol Evgin’in tarzına o kadar uymuş ki Erol Evgin coverlarından oluşan bir albüm yapma fikrine sıcak bakması lazım. Duru’nun yanına “Hep Böyle Kal”ı söyleyen Zuhal Olcay ve “Rüya”yı kendi malı yapan Göksel’i de eklemek gerekiyor. Fakat dediğim gibi bu seslerin hepsine hayranım. Kulak kabartmakta fayda var. Beğeneceksiniz…
Erol Evgin’in albümünde popçu egemenliği var. Albümde sadece bir türkücü (Şevval Sam) ve bir de alaturkacı (Emel Sayın) bulunuyor. Tarzları farklı olsa da çok iyi uyum sağlamışlar. Zaten “Neydi O Yıllar”ı söyleyen Şevval Sam’ın annesi Leman Sam nedeniyle popa yatkınlığı bulunuyor ve hatta bırakın popu; Kurtalan Ekspres ile rock çalışmaları bile var… O yüzden Emel Sayın’ın “İşte Öyle Bir Şey”ini biraz daha dikkatli dinledim ve hiç yadırganacak abartılı gırtlak nağmesi falan duymadım. Benim arabesk, türkü ve Türk Sanat Müziği’ne mesafeli durmamın nedeni bu abartılı ve yersiz gırtlak nağmeleridir. Fakat Emel Sayın ve Sibel Can’da rahatsızlık verici bir şey duymuyorum. Ailem de çok seviyor bu iki ismi… Hatta hazır konusu açılmışken Emel Sayın ile bir anımızı anlatmak istiyorum. 1 Haziran 2003’te Atrium Migros’a gitmiştik. Blue Jean dergisi almıştım. O ay Madonna kitapçığı vermişti dergi… O yüzden çok sevinmiştim. Orada hep Emel Sayın çalıyorlardı. “Nereden akıllarına esti?” diye düşünürken babam; annemle benim yanımıza gelip “Yukarıda Emel Sayın imza dağıtıyor” demişti. Meğer bu kadar çok Emel Sayın şarkı çalmalarının nedeni üst katta Emel Sayın’ın imza dağıtmasıymış. Biz de alışveriş sepetimizi bir köşeye bırakıp Emel Sayın’ı görmeye gittik. Hatta annemle ben de gidip kendimize imza almıştık. Babam da ablama imza almıştı. Aslında dinlemediğim, uzak durduğum bir müzik türü yaptığı için imza almak gibi bir niyetim yoktu. Sadece o yıllarda tuttuğum “Gördüğüm Ünlüler” listesi biraz daha kabarsın istiyordum. Evet, öyle bir liste tutardım o zamanlar ama 2006’da televizyoncu olduğumda her gün ünlü gördüğüm için gereksiz ve zaman kaybedici görüp liste yapmayı bırakmıştım. Neyse, birden kendimizi sırada bulmuştuk. Hacı Şakir logolu resimlerini imzalıyordu. Sayın, gerçekten sıcak ve sempatik bir kadınmış… Hep “Bu kadar da olmaz. Kesin yapmacık yapıyor” diye önyargılı düşünürdüm, meğer gerçekten pozitif elektrikli bir kadınmış. Ayrıca televizyonda göründüğünden daha güzel görünüyordu. Özellikle de deniz mavisi göz rengi… Ama nedense “Ünlülerin kafası büyük olur” tezini o da kanıtlıyordu. Hakikaten, gördüğüm hemen hemen tüm ünlülerin kafası büyük… Acaba bir insan ünlü olmak istiyorsa kafasını büyütmesi mi gerekiyor? Ekranda daha mı iyi duruyor? Yoksa beyinleri de büyük olduğu için mi kendilerini ünlü yapacak yeteneklere sahip oldular? Neyse, bu ayrı bir tartışma konusu… Herkesle ayak üstü konuşuyordu. Bir tane küçük kıza “Ooo, hoş geldiniz Bilmemne Hanım” diye takılmıştı. O kız da gayet resmiymiş gibi davranarak, hanımefendi taklidi yaparak arkadaşına imza alıp gülerek oradan ayrılmıştı. Meğer Emel Sayın’ın yeğeniymiş, geyik olsun diye sıraya giriyormuş. Emel Sayın öyle demişti bize. Evet, Emel Sayın, bizimle de konuşmuştu. Annem “Sizin kulvarınızda sizin gibi zarif, hanımefendi, bilmemne birisi yok. Gelmedi, gelmeyecek de… Siz bir, Neşe Karaböcek iki” diye övgü üstüne övgü yağdırmıştı. Emel Sayın da teşekkür edip “Bugün bir şımarıklık yapmasam iyidir” demişti ama şımarıklık yapacağını hiç sanmıyorum. Çok mütevazı… Hiç yapmacık da değil… Adeta insanlığına hayran kalmıştım. Annem imza aldıktan sonra ben de tokalaşıp “Ben de oğluyum” demiştim. Sonra arkamdakinin de babam olduğunu öğrenince “Aaa, siz ailecek geldiniz yani” demişti. Sanki komşuymuşuz gibi konuşmuştuk. Okuduğum okulu, bölümümü falan sormuştu. İmzasını fotoğraf albümüme koymuştum ve ömrüm boyunca da saklayacağım. Önemli bir sanatçı çünkü…
Neyse, Emel Sayın mevzusunu çok uzattık. Üçüncü ve son tavsiyem Türkiye’nin en önemli gitar virtiözlerinden birisi olan Metin Türkcan’ın “Vakti Geldi” albümü… Rockseverler Pentagram ve Şebnem Ferah’ın gitaristi olan Metin Türkcan’ın bu albümünü mutlaka almalılar. Albümdeki 10 şarkının 7’sinin bestesi Türkcan’a ait… Sözlere biraz albüme seslerini veren şarkıcılar da katkıda bulunmuş ama sözler de büyük çoğunlukla Metin Türkcan’ın… Sadece Aylin Aslım tarafından söylenen Kargo cover’ı “Yanımda Sen Olmayınca”, Şebnem Ferah’ın daha önce defalarca yorumlanan Gülden Karaböcek cover’ı “Dilek Taşı” ve orijinali Alain Goraguer ve Jean Loup Dabadie tarafından yazılan Tanju Okan’ın “Kadınım” şarkısının enstrümental versiyonu maziden kalan klasikler… Zaten Türkçe Rock Müziği’nin Kraliçesi “Dilek Taşı”na harika bir yorum katmış. Keşke konserlerinde Metin Türkcan’ın gitarıyla eşlik ettiği “Kadınım”ı da söyleseymiş, çünkü harika söylüyor ama Ferah bu şarkıyı coverlamayı çok istediğini fakat izin verilmediğini benim gittiğim bir konserinde söylemişti. Tabii ki sözleri nedeniyle Teoman ya da Cenk Eren gibi bir erkek vokalin coverlaması daha doğru gelebilir ama şahit olduğum en iyi “Kadınım” yorumu Şebo’ya aitti… Ve maalesef rahmetli babasının favori şarkısını bu yasak nedeniyle hiçbir albümüne alamadı Şebo… Neyse, tabii ki “Vakti Geldi”yi söyleyen mor ve ötesi vokalisti Harun Tekin’den “Çok mu Uzak?”a sesini veren Umut Kuzey’e kadar herkes çok güzel söylemiş ama albümde Şebnem Ferah’tan sonra beni en çok etkileyen isim “Kör Hükümdar”ı yorumlayan Hayko Cepkin oldu. Bu CD’yi ilk aldığımda evde dinlemeye vaktim olmamıştı. Ben de i-Tunes ile MP3 formatına çevirip MP3 Player’ıma atmıştım ve ilk olarak işe giderken serviste dinlemiştim albümün tamamını… Track listesinde sadece Metin Türkcan’ın ismi görüldüğü için “Rüya”yı söyleyen eski Pentagram vokalisti Murat İlkan’ı Metin Türkcan’ın Pentagram’dan bir diğer vokalist arkadaşı Ogün Sanlısoy sanmıştım ve “Aaa o zaten ‘Beynim Çatladı’yı söylememiş miydi albümün başında?” diye şaşırmıştım. “Mars”ı da kimin söylediğini anlayamamıştım. Meğer Metin Türkcan’ın kendisi söylüyormuş. Albümdeki tek İngilizce şarkı ise Pamela Spence & Ray Rizzo düeti “Believe in Love”… Tabii ki baştan sona harika bir albüm olan “Vakti Geldi”ye birçok rockçıyı yakıştırabiliriz “Keşke şu da olsaymış” ya da “Keşke bu da olsaymış” falan diye ama keşke Pentagram grubundan diğer arkadaşı Demir Demirkan da bir şarkı söyleseymiş. Gerçi o zaman Bartu Toptaş’ın da olması gerekiyor ama olsun, bir dahakine Demir Demirkan’ı bekleriz ha… 😀
Hazır Gülden Karaböcek’in adını anmışken onunla olan bir anımı da paylaşmak istiyorum. Gülden Karaböcek bizim apartmandaki bir falcı komşumuza gelirdi sürekli… Komşumuz ona fal bakar ve kurşun dökerdi. Yıllar evvel rahmetli olan o komşumuza Bülent Ersoy gibi başka ünlüler ve sosyete de gelirdi ama başka kimlerin geldiğini pek hatırlayamıyorum. O zamanlar küçüktüm. 90’lı yılların başlarıydı. O komşumuz Gülden Karaböcek’in kaç yıllık dostu olduğu için kızı Nur Düzgit’i boşanma evresinde güvenilir bir yerde saklaması gerektiği için tercihini bizim apartmanda yapmıştı. O zamanlar Nur 2-3 yaşında bir şeydi. Annesi Gülden Karaböcek ile hiçbir muhabbetim olmamıştı, çok kısa görmüştüm ama Nur bizim eve sürekli gelirdi. Hatta olaylı bir gece de bizim evde kalmıştı. Onu saklamıştık. Sezen Aksu’nun “Gülümse” albümü yeni çıkmıştı. “Hadi Bakalım”ı söyleyerek Sezen Aksu’nun taklidini yapardı. Biz de onun seyircisi olup el çırpardık. Bizim pencereden karşı apartmanın ışıklı pencereleri görünüyordu. Onları göstererek “Bakın, bunların hepsi benim seyircim. Beni izliyorlar” derdi. Bir yandan bebek denecek yaşta belli olan yeteneğini takdir ederken; bir yandan da evinden, yuvasından uzak olmak zorunda kalması bizi çok üzüyordu. Yaşıtı olan komşularımızın çocuklarıyla da oynardı. O kadar uzun zaman kalırdı ki rahmetli komşumuzda; artık Nur’un bizim apartmanda oturmaya başladığını sanmıştım. Neyse ki tehlike ortadan kalkınca annesinin yanına temelli döndü de mutlu olduk. Üzerinden zaman aşımı gerçekleştiği ve yardım elini uzatan komşumuz yıllar evvel vefat ettiği için yıllarca gizlediğimiz bu magazinsel olayı artık dayanamadığım için yazıyorum. Büyük ihtimalle Nur beni hatırlamayacaktır. Çünkü gerçekten çok küçüktü ama bu satırları okuyorsa ve bu bilginin internetten silinmesini isterse seve seve kaldırırım. Ama annesinin özel hayatıyla ilgili birçok itiraf yaptığı röportajlarını internetten okuduğum için vicdanım şimdilik rahat… “Aliye” dizisi gibi olaylar yaşamıştı. Gerçekten çok korkmuştum ve onunla ilgili çok kaygılanmıştım. Ben de ilkokuldaydım sonuçta…
Evet, kısa yazacağımı sansam da laf lafı yine açtı ve yine destansı bir makale yazdım. Umarım yine beğenmişsinizdir. Gelecek yazımın konusunu bilmesem de görüşmek üzere… 😉
NOT: 02.06.2016 tarihinde bizzat kendim tarafından yazılan bu yazım ilk olarak 03.06.2016 tarihinde http://www.sadecemuzik.net/Turgay-Suat-Tarcan/yeniden-altin-duetlerin-vakti-geldi.html adresinde yayınlanmıştır.