2003… Bu tarih Türk-Japon ilişkilerinde bir dönüm noktası… Çünkü bu yılı Japonya Türkiye Yılı ilan etti. Peki nasıl gelişmeler oldu? Maalesef Türk medyası’nda Japonya ile ilgili çok şey çıkmıyor. Hele Amerika-Irak savaşının gündemde olduğu şu sıralar Dünya Raporu sayfalarında Japonya ve diğer Uzakdoğu ülkelerinin adına rastlamak zor… Hele bir ara medyada Japonlarla ilgili sadece Günaydın gazetesinin Netce Eğlence bölümünde yayınlanan “Japon yapıştırıcım var ama yapıştıracak Japon bulamıyorum” esprisinden başka birşeye rastlamamıştım.
Araştırmamda gazetelerden Japonya ile ilgili her türlü haberleri keserim. Bir gören olsa futbolla ilgilenmediğim, üstelik Galatasaray’lı olduğum halde beni İlhan Mansız hayranı sanır. Çünkü Japonlar’ın İlhan Mansız’a hayranlığı nedeniyle onların adına en çok spor sayfalarında rastlıyoruz. Zaten İlhan Mansız da onları andırıyor. Eskiden Türkiye-Japonya arasındaki kültür elçimiz Türkçe müziğin kralı Barış Manço’yken, 21. yüzyılda bu rolü İlhan Mansız üstlenmiş görünüyor. Japonlar Barış Manço’ya attıkları aynı çığlıkları İlhan Mansız’a atıyorlar. Çığlıklar Michael Jackson’ın “Brace Yourself” belgeselindeki Japonların çığlıklarını aratmıyor. Futboldan anlamadığım için nedenini bilemiyorum. Neden Hasan Şaş veya Ümit Davala değil de İlhan Mansız? Neden İlhan Mansız Japonya’da David Beckham’ın ününü geçti? Bunu artık karizmasına bağlıyor insanlar… “Çocuklar Duymasın” dizisindeki Haluk (Tamer Karadağlı) bile çaycı Hüseyin’i karısıyla barıştırmak için “Onsuz bir hayat İlhan Mansız hayranı Japon turistler olmadan oynanan Beşiktaş maçı gibidir.” örneğini veriyor. Gerçekten de sırf İlhan Mansız’ı izlemek için Japonya’dan Türkiye’ye turlar düzenleniyor.
Dünya Kupası’nın ardından Japonya’da büyük ilgi gören ve çok sayıda habere konu alan Beşiktaşlı futbolcu İlhan Mansız, son olarak, uydudan yayın yapan, ülkenin önde gelen TV kanallarından Sky Perfect’in reklam filminde boy gösterdi. (19.12.2002)
Japonya’da çanak anten yoluyla izlenebilen Sky Perfect TV’nin seyirci sayısının artırılması amacıyla hazırlanan reklam filminde, ülkede en sevilen müzik grupları arasında yer alan SMAP’ın solisti Nakai, büyük bir hayran kitlesi önünde şarkı söyleyip rap yaparken, saçları arkadan bağlı İlhan’ın milli forma üzerindeyken yaşadığı maç sevinci, arkadaki dev ekrana yansıyor. Aynı reklam filminin bir başka karesinde ise dev ekrana bu kez Japonların gönlünde taht kuran sevimli fok balığı Tamacan’ın görüntüsü düşüyor.
Çeşitli televizyon kanallarında yayınlanan reklam filminin son bölümünde ise Nakai, dansı ve söylediği şarkıyla coşan hayranlarıyla birlikte “İlhan” ve “Tamacan” diye bağırıyor. İlhan Mansız ve Tamacan’ın görüntülerinin yer aldığı Sky Perfect’in reklam filmi, 15 günde bir yayınlanan televizyon dergisi TV Life’a da konu oldu.
Son sayısında, reklam filmindeki ünlü futbolcu İlhan Mansız ve sevimli fok balığı Tamacan’ın ekrana yansıdığı bölümlerin görüntülerine yer veren dergi, 2002 yılının ”yüzleri”nin İlhan ve Tamacan olduğunu belirtti.
Sky Perfect TV’nin reklam filminde, bu ikilinin ekranlara yansıdığı kaydedilerek, ”Dünya Kupası’ndaki çevik hareketleri ve kendine özgü saç stiliyle adından söz ettiren Türk Milli Takımı’ndan oyuncu (İlhan). Ardından sevimli yüze sahip keçi sakallı fok balığı. İkisinin yüzü de ayrı ayrı, reklam içinde ekrana yansıdı. Nakai ile birlikte olan görüntüleri kaçırılmaz” denildi.
Gerçekten de Japonya araştırmamın en ilginç öğesi İlhan Mansız oldu. Fakat çok fazla gündeme gelmeyen, 2002 yaz tatilinde İstanbul’a giderken otobüsün televizyonunda izlediğim bir haberi unutamıyorum. Japonya’nın ünlü bir bayan şarkıcısı İstanbul’a konser vermeye gelmiş. Salondaki seyirciler ona hiç yabancı değilmiş, çünkü sadece İstanbul’da yaşayan Japonlar konsere ilgi göstermiş. Aslında amacı Türk seyircisine tıpkı Barış Manço’nun Japonya konserlerinde yaptığı gibi ulaşmakmış. Bu konsere bayan Japon şarkıcının çok hazırlandığı Barış Manço’nun şarkılarını Türkçe olarak gitarıyla söylemesinden belli oluyordu. Tabi bunu da medyanın ilgi göstermemesine bağlıyorum. Eğer sanatçıyı konserden sonra kısacık bir haber olarak değil, konserden önce uzun uzun tanıtsalardı, en azından Türk entellektüeller ilgi gösterecekti. Japonya ve Japonlar’la ilgili araştırma yapmama rağmen şahsen benim haberim olmadı.
Japonya’da aylardır gündemde olan sigara yasağı konusu da var. Biliyorsunuz, Japonya’da sokakta sigara içme yasağı getirilmişti ve sigarayı çok seven Japonlar buna tepki göstermişlerdi. İlginç fikirleriyle ün yapmış Japonların bu işe de bir çözüm bulacaklarından emindim ve 2003 başlarında buna bir çözüm getirdiler. Japonya’nın önde gelen sigara şirketlerinden biri olan Japan Tobacco şirketi başkent Tokyo’da sigara içilmesi için karavan tasarladı. Sigara karavanı sayesinde artık Japonlar rahat rahat sigara içebiliyor. Sokakta sigara krizine giren Japon tiryakiler soluğu sigara karavanında alıyor. Herhalde para cezası ödemekten bıkan Japon tiryakiler bayram yapmışlardır.
Dünya’da Japonlarla ilgili sadece sigara içme yasağı konusu gündemde değil tabi ki… Uzay teknolojisinde bir numara olan ülkeler, Ay’ı yeniden keşfetmek için kıyasıya mücadele ediyor. Ay’ın haritasının çıkarılması ise projelerin ilk sırasında yer alıyor. Tabi bu ülkelerin arasında Japonya’nın olduğunu da söylememe gerek yok herhalde… Japonya “Selene” adı altında bir proje ile “Lunar-A” adlı uyduyu göndermeyi planlıyor. Tabi bu “Robot Köyü” mücadelesinde Çin, Hindistan, Avrupa, ABD gibi bölgelerin de olduğunu ve Avrupa’nın Ay’daki köy projesinin şimdiden hazır olduğunu söylersem Japonya’nın işinin çok da kolay olmadığını anlarsınız. Bakalım bu mücadelede kim galip gelecek? Gönül isterdi ki bu mücadelenin içinde Türkiye de bir projeyle olsun ve makale konumun büyük bir bölümü bu mücadelenin Türkiye penceresini aydınlatmak olsun ama nerdeeeee?
Japon halkı, sahip oldukları ev hayvanlarına çok özel bir ihtimam gösteriyor. Japonya’da köpek sahipleri arasındaki yeni moda ise köpeklere İsrail-Kızıldeniz’den ithal edilen özel çamur ile masaj yaptırmak… Köpek başına 100 milyon liraya mal olan masaj, köpeklerin tüylerini güzelleştirip, streslerini alıyor. Filmlerde Japon kadınların Amerikalı erkeklere masaj yapmalarından da anladığım kadarıyla Japonlar masaj işinde de başarılılar. İşte bu konuda futbolda olduğu gibi tatlı bir rekabet yaşayabiliriz. Japon masajcı hanımlar ve Türk hamamı tellakları… Bir anda komiğime gitti.
Türk yemekleri ve Japon yemekleri… Gerçekten ikisinin de kendine has ünü var. Japon yemeklerinden hiç tatmadım, çünkü cesaret edemedim ama iki tane haberi ortak noktada buluşturmak istiyorum. 2002’nin sonlarında Japonlar iftar çadırlarına konuk olurken Türkler de çoğu Amerika’da olmak üzere dünyada 150’den fazla restoranı bulunan ünlü Japon mutfağı “Benihana”nın Çırağan Sarayı’nda açılan şubesine konuk olmaya başladılar. “Benihana” ismi yılda sadece bir kez açan bir çiçekten almış ismini… Yemek yemeyi sıradan bir eylemden çok, bir şölene dönüştürmeyi amaçlayan Benihana, bu konuda iddialı. Yemekleri müşterilerin gözü önünde hazırlayan Japon aşçılar, yemek pişirmenin bir sanat olduğunu ispatlamak istercesine, estetik hareketlerle yapıyorlar işlerini… Müşteriler o muhteşem ve iştah açıcı görüntünün bir fiyaskoyla sonuçlanmasından korkuyorlar. Sonuçta değişik bir kültürün yemeklerini tadıcaklar. Zaten ben de bu yüzden cesaret edemedim. Az yağda pişirilmiş bonfile, hardalla hazırlanmış bir sos, lezzetli ve hafif olduğu söylenen yumurtalı pilav, hafif tereyağında pişirilmiş karidesler, soya soslu tavuk, Tuna balığı, sushiler… Sonuçta Türk müşteriler bunları beğenip mutlu ayrılıyor. Yemek kokularının üzerinize sinmesi ocakların üzerindeki güçlü aspiratörler ile engelleniyor ama müşterilerin üzerini koklama huyları varsa durum rahatsız edici olabiliyor. Benihada’da hazırlanan yemeklerin en büyük özelliği herşeyin tadının tam kıvamında olması. Kısaca, Japon mutfağı farkını hissettireceğiz diye hiçbir şeyin tadı tuzu kaçırılmamış. Ayrıca “Japon restoranındayım ama çubuklarla yemek yemesini beceremiyorum” diye de üzülmenize gerek yok. Servis konusunda son derece titiz olan garsonlar dileyene çatal ve bıçak getiriyorlar, dileyene çubukları nasıl kullanacağını öğretiyorlar. Japonların iftar çadırlarına konuk olmalarının hikayesi ise ilginç… Ramazan’da Çemberlitaş meydanında İstanbul Kuyumcular Odası tarafından bir iftar çadırı kurulmuş. Buraya her akşam bir grup Japon genç de konuk olmaya başlamış. Ülkelerinden İstanbul’a tatil için gelen Japon gençler her akşam iftar saatinden yarım saat kadar sonra çadırın önündeki kuyruğun azalmasının ardından gelip yemek sırasına girme adeti edinmişler. Olay şöyle gelişmiş. Japonya’da Uluslararası Pazarlama okuyan 22 yaşındaki üniversite öğrencisi Ikumi Miyamoto, Çemberlitaş’ta gezinirken bu çadırın önünde uzun kuyruklar oluştuğunu görünce yoldan geçen birine çadırda ne yapıldığını sormuş. “Burada yoksullara yemek verilir” cevabını alınca gözleri parlamış: “İsteyen herkesin gelebildiğini öğrendikten sonra arkadaşlarımla birlikte gelip sıraya girdik. Herkes gibi yemeklerimizi aldık. Kimse bize kaba davranmadı. Her akşam gelmeye başladık. Bizi gördüklerinde gülümseyerek karşılıyorlardı. Misafirperverlikleri için teşekkür ederiz.” Japonya’da bir kuyumcuda çalışan 25 yaşındaki Koich Matuoka ise Türk meslektaşlarının bu girişiminden ötürü çok gururlanmış: “Japonya’daki zengin kuyumcular yoksullar için özel günlerde bile böyle yemek dağıtmıyorlar. Bu çok anlamlı bir davranış. Kutsal bir ayda yapılacak bundan daha güzel bir şey düşünemiyorum” diyerek memnuniyetini ifade ediyor. Tabi bu sadece iki örnek… Türkiye’de Japon yemekleri yapan başka restoranlar da var. Türkiye’deki Japonlar Türk yemeklerini, Japonya’daki Türklerse Japon yemeklerini tadıyorlar.
Japonya’da Türk yemekleri yapan restoranlar var mı bilmiyorum ama öyle tahmin ediyorum. Olmasa bile bundan sonra başlar. Çünkü Japonya’da “Türkiye Yılı”, 19. Aydın Doğan Uluslararası Karikatür Yarışması’ndan ödül kazanan karikatürlerin sergisiyle başladı. Terör konusunu işleyen karikatürler, 2003 Türkiye Yılı etkinlikleri kapsamında 12-23 Şubat tarihleri arasında Japonya’daki Shoto Sanat Müzesi’nde sergilendi. Aydın Doğan Vakfı’ndan yapılan açıklamaya göre, serginin açılışını, Türkiye’nin Tokyo Büyükelçisi Solmaz Ünaydın yaptı. Sergide, 19. Aydın Doğan Uluslararası Karikatür Yarışması’nda ödül kazanan ve sergilenmeye değer görülen 95 karikatür yer aldı. 2003’te Türkiye sadece Japonya’nın değil, Dünya gündeminden düşmeyeceğe benziyor. Tabi bunda Japonya’daki “Türkiye Yılı”ndan çok olası bir Irak savaşı’nın etkisi var. Türkiye’nin stratejik konumu önem kazandığından dolayı Dünya Türkiye’yi konuşuyor. En son ABC Televizyonu Türkiye hakkından bir belgesel yaptı. 2002 Dünya Güzeli Azra Akın başta olmak üzere birçok Türk de bunun için seferber oldu. İlerleyen zamanlarda ben Türkiye’nin Japonya ayağındaki başarılarından daha çok söz edeceğim. Sadece sporcularımız, Tarkan, Barış Manço, Azra Akın, Yasemin Dalkılıç filan değil, içimden bir his tüm Türklerin 2003’te başarılı olacağını söylüyor. Zaten Atlantic Records’un sahibi Arif Mardin ve Ahmet Ertegün’ün, Holly Valance’ın şarkısı “Kiss Kiss”in bestecisi Sezen Aksu’nun, dünyanın en iyi DJ’lerinden Mousse T’nin (Gerçek adı Musti, yani Mustafa), başarılı boy-band grubu 5ive’tan Abs’in (Gerçek adı Abidin), Dawson’s Creek dizisindeki Tod’u canlandıran Hal Özsan’ın, Hollywood’daki en ünlü filmlerin afişini yapan Emrah Yücel’in ve Madonna cover’larıyla ün yapan Mad’House’ın (Gerçek adı Buse Ünlü) da Türk olduğunu hesaba katarsak sadece Japonya’da değil, tüm dünyada “Türkiye Yılı” olacakmış gibi geliyor bana… Umarım savaş Türkiye’yi negatif yönde etkilemez. Eğer böyle birşey olursa gerçekten Türkiye büyük bir şans kaçıracak. O yüzden 2003 çok kritik geçeceğe benziyor.
Hazır konu savaştan açılmışken Başbakan Abdullah Gül’ün; özel bir uçakla gizli olarak Ankara’ya davet ettiği Irak Devlet Başkan Yardımcısı Taha Yasin Ramazan ve Dışişleri Bakanı Naci Sabri’ye savaşsız çözüm için “silahsızlanın” önerisi getirmesinden bahsetmek istiyorum. Peki bunun Japonya ile ilgisi ne? Çünkü Abdullah Gül’ün Saddam için önerdiği bu “silahsızlanma” modeli İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya ve Japonya’nın yaptığı “silahsızlanma” modelinden esinlenildi. İki saat süren görüşmede Gül, ABD’deki Irak’a operasyon düzenleme konusundaki kararlılığını aktardı ve savaşı önleyecek tek kişinin Saddam olduğunun altını çizdi. Bu model gerçekleşir ve başarılı olursa bu modelin kaynağının Japonya olduğunu ve ilk olarak bendeniz National Strategy Club üyesi Turgay Suat Tarcan’ın satırlarında okuduğunuzu hatırlayın.
Savaşın gündemde olduğu şu sıralar kendinizi üzmeyin ve sevgi sözcükleriyle klasik müziğe sarılın. Çünkü Japon bilimadamı Emoto, yaşama geçirilen pozitif düşünceler sayesinde insanın vücudundaki suyun, kişiyi mutlu edebileceğini söylüyor. Masaru Emoto adlı Japon bir araştırmacı, insan vücudunun ve dünyanın yüzde 70’inden fazlasını kaplayan suyun moleküler yapısının insanların düşüncelerinden, sözcüklerinden ve dinlediği müzikten etkilendiğini belirledi. Emoto’nun araştırmasına göre sevgi sözcükleri ve klasik müzik, su kristallerini güzelleştiriyor. Kötü sözler ve sesler ise kristalin yapısını bozuyor. Emoto, araştırmalarıyla ilgili yağtığı açıklamada “Kelimeler doğanın titreşimidir, böylece güzel kelimeler güzel doğa, çirkin kelimeler çirkin doğa yaratır. Bu da kainatın köküdür” dedi. Bu aslında biz Türkler’in “Hayırlısı olsun” temalı yaşam görüşüne yakın… Hani herşeye “Tövbe de be” deriz ya?
Yine de insan savaş, deprem, ekonomik kriz gibi olumsuzluklarla karşılaştığı için bazen karamsar olmadan duramıyor. Türk ve Japon uzmanlar 2 yıllık deprem araştırmasını Eylül 2002’de bitirdi. Rapor, İstanbul’da beklenen 7.7’lik depremde 87 bin insanın öleceğini ortaya koyuyor. Bu rakam İzmit depreminin 4 katı… JICA Türkiye Ofisi Baş Temsilcisi Yasushi Inaba da, İstanbul’un dünya mirası bir şehir olduğunu belirterek, “Bu güzel şehri korumak için en kısa zamanda tüm ilgili kişileri harekete geçmeye davet ediyorum” dedi. Tokyo Teknoloji Enstitüsü’nden Prof. Dr. Yoshimori Honkura ise İstanbul depreminin 10 yılda da 40 yılda da olabileceğine dikkat çekerek, “Ancak şunu biliyoruz ki bu deprem meydana gelecek ve İstanbul’da çok büyük hasara sebep olacak” diye konuştu. Honkura, Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın Marmara’daki bölümünün hem doğusu, hem de batısında çok yoğun sismik olaylar yaşandığına da dikkat çekti.
Savaş, deprem, ekonomik kriz gibi tehditler olmasına rağmen biz yine de olumlu düşünelim. Her konuda önlemlerimizi de alalım ama pozitif düşünürsek kimbilir, belki Masaru Emoto’nun araştırma sonucu gibi güzel kelimelerimiz güzel doğa yaratır. Unutmayalım, 2003 sadece Japonya’da değil, tüm dünyada “Türkiye Yılı” olacak. Ve bu yılın da barış içinde geçmesi gerekiyor.
Saygılarımla…
Turgay Suat Tarcan 0003020018 09 Şubat 2003 Pazar